KENAN IŞIK VE TÜRKÇE

KENAN IŞIK VE TÜRKÇE       

 

   Tiyatro ve sinema sanatçısı Kenan Işık'ın sunduğu "Kim Beşyüzbin İster" isimli yarışma, TV'lerde yayınlanan programlar içinde belki de en faydalısı.

   Program soru ve cevaplarıyla âdeta genel kültürümüzün ve dilimizin aynası.

   Program sayesinde ve yarışmacıların şahsında dil, tarih, kültür ve aktüalitenin yanı sıra bilim ve teknolojide de seviye tespitimizi yapıyor, boyumuzun ölçüsünü alıyoruz.

   MEB, YÖK ve üniversite rektörleri dâhil, Türk maarifine yön verenlerin bu programı seyrettikçe yüzleri kızarıyor olmalı.

   19 Ocak 2006 Çarşamba günkü programda yarışmaya katılan bir genç kız, işletme fakültesini bitirdiğini ve işletmelerin psikolojisini ilgilendiren bir dalda yüksek lisans yapmakta olduğunu söyledi. Ancak, ekonomiyi yakından ilgilendiren bir alanda uzmanlık tahsili yapan kızımızın darphâneden haberi olmadığı ortaya çıktı.  

    - Darphâneden haberi olmayan işletme uzmanı, ekonomist olur mu?

    - Olur.

    - Hattâ, Türkiye'de böyleleri daha makbûldür.

   "Yarışma heyecanı ile hatırlayamamış olabilir mi" derseniz; değil, çünkü kız, soru cevap faslı geçtikten sonra da gâyet pişkin konuşuyordu. Kenan Işık'ın, "Bir işletmeci-ekonomist olarak darphâneyi hatırlayamamanıza doğrusu hayret ettim" demesine karşılık, "Bu kelimeyi hiç duymadım, mânâsını da bilmiyorum. 

Bunun yerine Türkçesi kullanılsa daha iyi olur" diyerek, şecaat arz ederken sirkatin söylüyordu. Kenan Işık ise Türkçe bir kelime olan darphânenin asırlardır olduğu gibi günümüzde de aynen kullanılığını "para basılan yer" mânâsına geldiğini açıkladı ve İstanbul Beşiktaş'taki darphanenin yerini târif etti. Yıldız'da Hazine Müsteşarlığına bağlı Darphâne ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün bulunduğunu söyledi.  

  Genç kız ise şaşkınlıkla, "Aaa! Meğerse hergün önünden geçtiğim yermiş.

  Hiç dikkat etmemişim" demez mi?

  Dört şıklı soru şöyleydi: Aşağıdakilerden hangisi hayvan kesilen yer anlamında kullanılmaz:

  a) kanara  b) salnâme  c) mezbaha   d) darphâne

  Cevabın rengi belli olduktan sonra Kenan Işık, şıklar arasında yer alan kelimeleri hiç duymadığını ve yerlerine Türkçelerinin kullanılmasın gerektiğini savunan işletmeci genç kıza, kanara, salnâme, mezbaha kelimelerinin "hayvan kesilen yer" anlamında çocukluğundan ve gençliğinden beri kullanıldığından bahisle sordu:

      -Bütün bu güzel kelimeler zâten Türkçe ve dilimizin zenginliği değil mi?

     Genç kız mahçup ve biraz da isteksiz bir tavırla:

     - Evet…

     Gelelim işin bir başka ve asıl cephesine:

     - Kabahat bu genç kızda mı?

     - Yoksa onu yaklaşık 15 yıl güyâ eğittiği hâlde, darphâneyi öğretemeyen eğitim sisteminde mi?

 

  Emre Kongar'ın İslâm düşmanlığı!

  Aynı akşam NTV'de Mehmet Barlas, Emre Kongar "Yorum Farkı" programı vardı. Emre Kongar, her zaman olduğu gibi yine İslâmiyeti, Hristiyanlakla karıştırıyor ve aklınca ikisini harmanlayıp, dinin bilime karşı olduğunu iddia ediyordu. 

Kongar da biliyor olmalı ki, İslâm dini kadar bilime, fenne ve teknolojiye önem veren başka bir din yoktur. Galile'nin "Dünya dönüyor!" sözüne karşı çıkan kilisedir; onu cezalandıran Engizisyondur. Galile ise bu bilgiyi Endülüs İslâm Üniversitelerinden ve İslâm kitaplarından öğrenmiştir. Ancak olaylara Emre Kongar'ınki gibi ideolojinin at gözlüğünden bakanlar, İslâmiyetin ilmi ve fenni emrettiği gerçeğini inkâr edebilir. Kongar gibi sözde akademisyenlerin bilim adamı objektifliğine kavuşabilmesi için öncelikle girdikleri kara ve kızıl ideolojilerin tünelinden çıkmaları lâzım.

       Evet, hem kara hem de kızıl; Kongar'da bu ikisi de var; komünizm-faşizm sentezi bir saplantı; örneğine sâdece Türkiye'de değil, Avrupa ve bazı Latin Amerika ülkelerinde de rastlanan tipik bir sol sendrom. Dünyadaki fluluk da, bu tür sapkın ideolojiler çukurunda debelenip duranların, başkalarını aydınlatmaya kalkışması yüzündendir.

       Batı dünyasındaki aklı başında bilim adamları, meselâ Bacon, Max Planck, Goethe ve daha birçoğu, islâmiyetin, bugünkü medeniyetin, ilmin ve tekniğin kaynağı olduğunu söylüyor.

       Emre Kongar, inkâr etse de dünyanın ileri ülkelerindeki sosyal bilimciler, ekonomistler, araştırmacılar, atom ve uzay çalışmaları yapan fen adamları, en son keşifleriyle İslâmiyetin üstünlüğünü teyid etmekte, bilim insanları, ideolojik bağnazlıktan sıyrılarak objektifliğe yaklaştıkça, İslâm güneşinin parlaklığını daha net görebilmektedir.

 

       Zekeriya Beyaz şöhret budalası!

       Son günlerde canlı TV yayınında kendisini mankenlere öptürüp-ısırtması maskaralığıyla magazinmedyasının gündemine oturan Zekeriya Beyaz kimdir?

       Hafızamı yokladığımda birkaç anekdot hatırlıyorum. Birincisi, '70'li yıllarda yayınlanan, "Ülkücünün El Kitabı" diye, -sanki ülkücüler ayrı bir milletmiş gibi- garip, ırkçılık ve bölücülük kokan bir kitabı vardı. İkincisi, bir MHP kurultayında, kongre salonuna girerek adaylığını açıklayıp da ortalığı karıştırmasın diye, kapısı üzerinden kilitlenen bir otel odasında tutulup, kurultay bitinceye katar dışarıya bırakılmadığı, kulağıma gelmişti.

       Üçüncüsü TV'lerde canlı tartışıldı; 'Moon'cuların toplantısına katılmak için gittiği ve gece kaldığı otelden ayrılırken, resepsiyondan kendisine uzatılan faturayı görünce, "Otel bedava değilmiydi, bu fatura da ne?" diye soran Zekeriya Beyaz'ın aldığı cevap şudur:

      - Efendim, odanızdaki TV'den gece boyuncu çok özel şifreli ve paralı seks kanallarını seyretmişsiniz, bu onun faturasıdır…

       Zekeriya Beyaz'ın mülâkatlarında, fakirlikten çok sıkıntı çektiğini, bu makam, para ve şöhrete kavuşmak, söz sâhibi bir kimse olmak için çok çalıştığını,ağlayıp sızlayarak anlattığına şâhit olmuşsunuzdur…

       - Allâhü teâlâ kimseyi umduğundan mahrum bırakmıyor; mâdem ki bu kadar çok istiyorsun, al sana makâm şöhret, demiş. Amma bu onun iyiliğine mi, kötülüğüne mi, onu da ancak Allah "celle celâluhû" bilir!

       Bizim gördüğümüz, Zekeriya Beyaz'ın ekranlarda bir tür komedyenliğe soyunarak, makamı da şöhreti de yüzüne gözüne bulaştırdığı, ağırlığını taşıyamadığıdır. 

       Dikkat ettiyseniz 'hoca' muhterem kelimesini, Zekeriya Beyaz için –bilerek- kullanmadım!

     Sefa Koyuncu - BHD Haber  I 2007