ÜÇ BEYAZ VE NÜKLEER

 

 

ÜÇ BEYAZ VE NÜKLEER

 

          Bir ülkede kalkınmanın, huzurun ve istikrarın devamlı olabilmesi için şu "üç beyazın" olabildiğince ucuzlatılması gerekiyor:

          - Enerji

          - Haberleşme

          - Ulaşım

          ABD ve Japonya başta olmak üzere, teknolojide baş dündürücü bir performans gösteren ülkeler, ilk iş olarak vatandaşına ve özellikle de üreticisine düşük fiyatla enerji, haberleşme ve ulaşım sağlamıştır. Başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri de bu üç önemli konuda ABD ve Japonya'dan geri kalmamayı hedeflemiştir.

          - Bu ülkeler başarıyı, nükleer enerjiden faydanalanarak yakalamışlardır.

          - Fransa'da 58 nükleer santral faaliyettedir.

          - Türkiye'nin de vizyonu bu olmalıdır.

          Enerji, haberleşme ve ulaşımda günübirlik politikalarla vaziyete idare etmeye çalışan Türkiye, OECD ülkeleri arasında vatandaşına, çiftçisine ve sanayicisine en yüksek fiyatla enerji satan ülke olarak, üst üste kırdığı rekorlarla Guinness rekorlar kitabına girse yeridir. Ulaşım ve haberleşmede de uzun yıllardır durum değişmemiştir. Çünkü nükleer enerji santrali kurulamamıştır. Nükleer teknolojinin nimetlerinden faydalanamamış, bu konuda çağın gerisinde kalmıştır.Türkiye işte bu yüzden yüksek teknoloji yatırımı yapamamış ve refah düzeyini olması gereken oranda artıramamıştır.

          Sanayici olarak, enerjiye çok az para öderseniz, üretimde otomasyona geçer daha seri ve kaliteli mamül yaparsınız. Araştırma geliştirme (arge) için, daha fazla iş yeri ve istihdam için cesaretiniz artar. Akaryakıtı ucuzlatırsanız, özel araç hatta ABD'deki gibi özel uçak ve helikopter sayısı hızla çoğalır.

          Telefona, internete, uydu bağlantısına bütçenizi zorlamayacak oranda düşük bir miktar öderseniz yatırımlarınızı alabildiğine artırırsınız. Uçak, otobüs, tren, taksi ve toplu taşıma araçlarına ödediğiniz ücret ne kadar az olursa o kadar fazla iş seyahati yapma imkânınız olur.

          Bu üç unsurun ortak noktası ise insan için gerçek sermaye olan zamanı en verimli şekilde kullanma imkânı sağlamasıdır.

          Enerji, haberleşme ve ulaşım çok pahalı ise yerinizden kıpırdayamaz, teknolojideki hızlı gelişmeyi uzaktan seyretmek zorunda kalırsınız. O zaman ülke ekonomisi yerinde saymaya devam eder; ya da sizin mecburen boş bıraktığınız alanları yabancılar doldurmaya başlar. ABD, bu üç alanda vatandaşına sağladığı kolaylığı bozmamak, fiyatları düşük tutabilmek için Irak'a savaş açmıştır. Irak petrollerini kontrol edebilmesi hâlinde Amerikalıların hayat standardını daha da yükseltebileceğini hesaplamıştır. Hatta birinci ve ikinci dünya savaşlarının temelinde de aynı sebeplerin yattığı söylenebilir.

 

          Çözüm nükleer santralden geçer!

          Eskiden üç beyaz başkaydı; "gaza, beze, tuza" zam yapılmadı mı gerisi kolaydı. Devir çok değişti; şimdi gazın da, bezin de, tuz veya şekerin de binbir türlü alternatifi var.  Yaşadığımız dünyanın revaçta olan üç beyazı "enerji, haberleşme ve ulaşım" ise öyle değil. Alternatif enerji, haberleşme ve ulaşım ise dünya için ufuk projeler.

          Dahası, bu alanlara devlet tekeli ve bükokrasisi hâkim. Bir bakıma bunları bütünüyle devlet tekelinden çıkarmak da mümkün değil. Zira her halükârda enerjide kaynak çeşitliliğini, haberleşmede ana yatırımları, ulaşımda ise alt yapıyı devletin oluşturması gerekiyor. Hepsinden daha önemlisi bu üç ana konuda devletin uzun vadeli strateji belirlemesi ve birer vizyon ortaya koyması şart.

          Hedef, Türk halkına çok ucuz enerji, kaliteli ve düşük fiyatlı haberleşme ve ulaşım imkânı sağlamak olmalı. Türkiye'de bu vizyonu gerçekleştirecek potansiyel var mı?

          - Evet, var!

          Bu üç unsurun içerisinde en önemli olanı enerjidir. Enerjiyi çözerseniz, diğerleri kolay hallolur. Enerjiye çözmek için de nükleere geçmek şart! Yüzde 70 oranında dışa bağımlı olan Türkiye, nükleer santraller kurmadan enerjiyi ucuzlatamaz. Enerji ucuzlatılamadıkça da ucuz haberleşme ve ulaşım hayal olur.

          Rus doğal gazıyla bu işler olmaz!

          Türkiye'de nükleer santral deyince de, her nedense birilerinde şafak atıyor! -

          - Ancak,unutmamalıyız ki, Avrupa'nın sanayi devlerinden biri olan Fransa, enerjisini büyük ölçüde nükleer santrallerden karşılıyor. Bununla da kalmayıp, ürettiği nükleer enerjinin bir kısmını da diğer Avrupa ülkelerine satıyor.

          - Kimsenin de gıkı çıkmıyor.

 

 

          Yoğurdun bolluğu nereden geliyor?

          Tamer Türkalp'in, 24 Mart 2000 tarihli Hürriyet Gazetesindeki yazısında belirttiği gibi "Fransa'da şehir içi ve şehirlerarası ulaşımın %90'dan fazlası trenlerle yapılmaktadır. Bu trenlerin de büyük çoğunluğu binlerce kilovat güç isteyen elektrikli trenlerdir. Evlerde genelde mutfakta ocak olarak doğal gaz yerine kurulu gücü 15-20 kilovat olan elektrikli ocaklar kullanılmaktadır. Ev ısıtma sistemlerinde büyük ölçüde elektrik kullanılmaktadır.

          Buna karşılık elektrik faturaları hiç de ürkütücü boyutlara ulaşmamaktadır. Bu yoğurdun bolluğu neren geliyor diye düşünüldüğünde Fransa'da 58 adet nükleer santral olduğu ve ülke elektrik ihtiyacının %78.2 sinin nükleer enerjiden elde edildiği gerçeğinin hiç mi önemi yoktur?

          Bizim de şehirlerarası çalışan elektrikli trenlerimiz olsun, çevre kirliliği olmadan ısınmak için Rusya'dan gelecek doğal gazı beklemek yerine, fatura kâbusu görmeden elektrikli ısıtıcılarımızı fişe takalım. Bunlar birer ütopya değil, bizlerin de refaha hakkı var. Ucuz ve sürekli bir enerjiye sahip olmanın yolu nükleer enerjiye sahip olmaktan geçiyorsa bundan ürkmeyelim korkmayalım".

          Kısacası, bu defa biz de, Fransa'nın nükleer santrallerini örnek alalım va 58 adet nükleer santral kuralım.

          - Hep modasını ve ahlâksızlıklarını örnek alacak değiliz ya!

 

 

Sefa KOYUNCU - BHD Haber