TÜRK İŞÇİSİ NE İSTİYOR?
Şüphesiz ki çalıştığının karşılığında âdil bir ücret ve zamanın geçerli âdetlerine ayak uyduracak nisbette bir hayat seviyesi. Sıcak bir yuva, hûzûr içinde evine gidip gelecek bir vasıta, çocuklarını okutabileceği bir mektep cemiyyet içerisinde içtimai vazifelerini yapabileceği ve her türlü dini ve insani vazifelerini de ifa edebileceği bir zemin.
Ve bu saydıklarımıza ilâve edilecek pekçok madde vardır ki, bütünü Türk işçisinin hakkı ve arzusudur. Denilebilir ki her türlü iş kolun da görev ifa eden içinin ortak istekleri yukarıda sıraladığımız maddeleri ihtiva eder. Hakikâtle bunlar bütün Türk vatandaşının memuruyla, çiftcisiyle, öğretmen, öğrencisi ve esnafıyla işçinin ortak mes’eleleridir. Öyleyse Türk işçisi vatandaşlarından ayrı bir sınıf olmayı aklından bile geçirmemektedir. Türk işçisi, öğretmen kardeşini, öğrenci evladını, çiftçi babasını, ev hanımı olan annesini, esnaf olan amcasını bir kenara itip de, “İşçi sınıfının iktidarı” diye bir safsatayı tahayyül bile etmek istemez. Türk işçisi bu milletin bir ferdi olduğunun farkındadır. Milletin derdiyle dertlenebilmenin mutluluğu içindedir. Seçeceği sendikanın da bu gayeleri dava edinen bir müessese olmasını ister. Bu maksatların dışında hareket eden sendikaların memleketi ve milleti için zararlı olduğunu bilmektedir. Türk işçisi milletinden koparılamaz.
“Dünya işçileri birleşiniz”, “Yaşasın işçi sınıfının kurtuluş kavgası”, “İşçi sınıfının iktidarı için sonuna kadar savaş” gibi bayatlamış tuzaklar ve “Sen inşaatı yapıyorsun, içinde başkası oturuyor, "Sen otomobil yapıyorsun başkası biniyor" gibi tekerlemeler Müslüman işçileri aldatamaz. Zira Müslüman bu zırvaları savunanlar gibi ahmak değildir. Bilmektedir ki ben bu otomobil fabrikasında çalışıyor, çalıştığımın karşılığını alıyorum. Ben bu fabrikada tezgahımın başında çalışırken, asker kardeşimde sınırda nöbet bekliyor. Ben bu tezgahın başında çalışırken çiftçi babam ekin biçiyor ve o buğday değirmende un olup gece yarılarında fırıncılar çalışarak ekmek yapıyor. Kazandığım parayla ekmek satın alıp çoluk çocuğumla yiyip içiyorum. Kazancımdan hayır hasenât yapabiliyorum. İsraf etmeyip para arttırınca otomobil sahibi de olibiliyorum demekte ve herkesin çalıştığının karşılığını aldığını hâyatın böylece bir karşılıklı münasebetlerle düzen bulduğunu bilmektedir. Hem kendi ikâmetgâhı olan evinde başkaları tarafından ücreti karşılığı inşa edildiğini bilecek kadar akl-ı selîm sahibidir.
Türk işçisi iyi anlamıştır ki, bu “slogan” denilen tahrik edici söylemin arkasında müthiş bir maksat gizlidir. Türk işçisi okuduğu kitap ve gazetelerde müşahâde ettiği hâdiselerden öğrenmiştir ki bu maksat komünizmin zâlim ve kızıl pençesidir.
“Bir kerre onun korkunç pençesinin altına düşmüş bir memleket için kurtuluş çâresi yoktur. Kanser hastalığı ferd hayâtı için ne kadar korkunç ve tehlikeli ise, komünizm de, bir memleket, bir ulus için o kadar tehlikeli siyâsi bir felâkettir.
Komünizmi, hürriyet çatısı altında demokrasi temeline dayanan, istikbâli ve mukadderâtı tamamen halk irâdesine bağlı, onun reyi ile iş başına gelip giden, hür dünyasınca alışılmış, ehli ve humaniter istikâmetli, siyâsi partiler gibi zannedip aldanmamalıdır. Güzel ve parlak sözlerine kanıp, kocaman yılanın zehirli dişlerine kendisini kapdırmış, zavallı bir kurbağanın âkıbetine düşmemelidir.
Saf zümreye “Cennet Bahçesi” olarak uzaktan parlak göstermek istedikleri şey; propaganda kılıfı ile örtülmüş, milyonlarca ma’sûm insanların kemikleriyle dolu, cinâyet kuyusudur.”
Rusya’da komünist ihtilâlden önce “Bolşevik ve işçi partilerinin müşterek olan propagandaları, zenginlere kul olmanın, hizmet etmenin kalkacağı şeklindeki” konuşmalardı. Kurtuluş gününün gelmekte olduğu haber veriliyordu.
Bu sosyalist,komünist partiler, işçi ve köylünün hakkını korumak, onları yüksek hayata ulaştırmak için çalışdıklarını durmadan tekrarlıyorlardı. Eğer işçi ve köylüler peşlerinden gelirlerse kurtarıcı olmanın şerefini paylaşacaklardı.
- Ey işçiler ve köylüler! Burjuvaların, kapitâlistlerin, ağaların, bütün sömürücülerin pençelerinden kurtulmak istiyorsanız, oylarınızı komünist partisine veriniz ve onların etrafında toplanınız diyorlardı.
Bilhâssa, câhil köylü ve işçiler, kendileri için iyi ve kötü olan tarafları seçemiyorlar. Daha ziyâde yalanlara kapılıyorlardı. Bugünkü Rus emekçisinin sefâlet ve felâketi, maalesef, o devredeki gafletin, akılsızlığın neticesi olmuşdur.
Sonra, Rusya’nın her tarafında dost-düşman karıştı. Kimin kiminle olduğu anlaşılmaz hâle geldi. Bu suretle, kardeş kavgası ve iç harb başladı. Bu harb, babayı oğula, kardeşi kardeşe karşı savaşdırdı. Rusya’nın her tarafı kana bulandı. İç harb, senelerce, senelerce devâm etti. Milyonlarca insan öldü. Rusya’nın her tarafı kana bulandı. Memleketin her tarafı yakılıp yıkıldı. Bütün işler durdu. İşsizlik, sefalet, hastalık, milleti kırıp geçirdi.
Seneler geçtikten sonra işçi ve köylüler, hiçbir şey elde edemediklerini, aldatıldıklarını, tuzağa düşdüklerini, tepeden tırnağa kadar soyulduklarını anlamakta gecikmediler. Fakat, iş işten geçmişti. Artık diktatör idâre, bunları birbirleriyle dertleşmekten bile men ediyor, arada bir, kitleler halinde katliâmlar tertîb ediyordu.
SEFA KOYUNCU I TÜRKİYE GAZETESİ – 1979