EDEBİYATIMIZDA RUMLAR VE ERMENİLER (4)
Milli Mücadele yıllarında pek çok yazıda Yunanlıların zulümleri dile getirilir. Halide Edip ve Yakup Kadri bunlara şahit olan ve o devrin belgelerini bize ulaştıran yazarlardır. Yazarların uslubundan bu zulümleri işleyenlere karşı duydukları nefret hisleri solunur. Bu eserler o devri aksettiren sanat eserleri olduğu gibi, daha sonraki sanatkarları besleyecek malzemeye de sahiptir.
Milli Mücadele yıllarında yazılan hikaye ve romanlarda ve diğer edebi eserlerde Yunanlılar iki açıdan görülmüşlerdir.
1- Öteden beri Türklerin sırtından geçinerek Türkleri sömürmüş olan azınlıklar. Bunlar şimdi
de Yunan ordusunun saflarına geçmişlerdir.
2- İşgal kuvveti olarak görülen Yunan ordusu. Bu ordu, disiplinli bir devlet ordusu değil, bir
çapulcu ve haydut güruhu yahut kudurmuş hayvan sürüsü izlenimi vermektedir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önce ve sonra, Türklerin Anadolu ve Rumeli’ye fethettikleri sırada meydana gelen ve edebiyat ürünlerinde, eski destanlarımızda, hikayelerimizde de Rumlardan bahsedilir.
Eski destanlarımızda Türk kahramanlarına aşık olan ve onlarla evlenen Rum cengaver oldukları kadar, sevilecek erkekler olarak görülen hükümdarlardan da Rum kızlarıyla evlenenler vardır.
ÖMER SEYFETTİN’E GÖRE RUMLAR
Batı devletlerinin kışkırtması ve Fransız ihtilalinin dünyaya yaydığı milliyetçilik fikri Osmanlı tebası olan azınlıkların isyanların sebep olur. Osmanlı’yı parçalamak isteyen Batı, Rum ve Ermeni isyanlarının sürekli destekçisi olur.
1897 Türk Yunan savaşı yazarlarımızı artık Rumları ve sadece Osmanlı devletinin bir tebası olarak görmelerine imkan tanımaz. Ahmet Mithat Efendi, 1897 savaşı sırasında gönüllü adlı bir roman yazar. Bu romanda Recep’le Filomen’in evlenme isteğine Rum tarafı karşı çıkar, evlenmelerine engel, kızını Müslümana vermek istemeyen baba ve kilisedir. Nitekim Filomen’i bir manastırda gözlerler. Bu manastır daha sonra bir savaşta cephanelik olarak kullanılır.
Türklerle yaptıkları savaşlarda genellikle bir canavar hüviyetine bürünen ve entrikacı bir dış siyasetle yenilgilerini zafer haline getiren Yunanlıların savaşlar boyunca hiç değişmeyen çehrelerini, savaşlara bizzat şahit olmuş yazarlarımızın tespitlerinden tanımak ve hiç unutmamak gerekir.
Ömer Seyfettin 1911’de yazdığı Yeni Lisans makalesinde, “Unutmayınız ki, etrafımızdaki Bulgar, Sırp, Karadağ, Yunan hükümetleri zayıf anımızı beklediklerini saklamıyorlar. Rumların, Bulgarların, Sırpların, Osmanlı vatanındaki mektepleri meydanda. Oralarda şiddetli bir Türk düşmanlığı talim olunuyor. Ve bunu bütün dünya biliyor, gazeteler yazıyor” demektedir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve işgal süresince Batı Anadolu’da yaptıkları zulümler geniş ölçüde yazarlarımız tarafından işlenmiştir. Bu dönemde Yunanlılar yerli Rumları da saflarına almışlardır. Bu durum o tarihe kadar rumlara karşı bir kin beslemeyen ve aynı topraklar üzerinde beraberce yaşayan Türklerde büyük bir nefret doğurmuştur.
GÖZLEM MAHSÜLÜ HİKAYELER
Uzun yıllar Türklerin hizmetinde bulunduğu halde, işgal kuvvetleriyle birleşerek efendilerinin yok edilmesine yardımcı olanlar, bilhassa Halide Edip ve Yakup Kadri’nin hikayelerinde çok canlı bir şekilde ortaya konmuştur. Bunlar gözlem mahsülü hikayelerdir.
Rumlar ve Ermeniler işgal kuvvetlerinin emrinde tercüman olarak çalışırlar ve hemen değişip iç yüzlerini gösterirler. İşgal kuvvetlerinden bazı subayların eşlerinin Rum asıllı olması onları Türkiye ve Türklerle ilgili konularda bir ön yargıya sahip kılar.
İstanbul’daki azınlık Rumların şımarıklıkları öylesine artmıştır ki, hemen hemen bütün yazarlarımız bundan söz eder. Yakup Kadri, Avrupa dönüşü İstanbul’u değişmiş bulur. Halide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı’nda anlattığı olayları Ateşten Gömlek romanında kullanır. Bu sahneler, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler adlı romanında, Halide Nusret Zorlutuna’nın Bir Devrin Romanı adlı hatıratında bol bol işlenir.
Sulh zamanında normal olan münasebetler, savaşta farklı bir şekle döner. Azınlıklar da Türklerle birlikte yaşarken içlerindeki kini belli etmemişlerdir. Fakat arkalarında güçlü devletlerin varlığını hissedince derhal şirretliğe ve kötülüğe başlamışlardır. Yakup Kadri’nin Katmerli bir Hıyanet hikayesinde bir Rum kadını olan Despina ile birlikte yaşayan Türk, Yunanlılar gelince kadının evine kendisini kapatılmış bulur. Düşmana iltihak’da yerli Rumların ihanetleri hikaye edilir.
Halide Edip’in Zeynebim Zeynebim adlı hikayesinde İzmir’in işgalinde yerli rumların hainliği anlatılır.
Türklere ihanet eden yerli Rumlardan birini Tarık Buğra, Küçük Ağa adlı romanında başarıyla işler. Çolak Salih’in çocukluk arkadaşı Niko, Türkleri içeriden vurmak için gizli toplantılara katılır. Bu ihanet, Salih’i diriltecek bir uyarı olmuştur.
Halide Edip, Efendi’nin hikayesinde Ahmet Hikmet Müftüoğlu da Mukaddes isimli eserinde, Yunanlıların Anadolu’daki Zulmünü dramatik bir şekilde işler. Yakup Kadri’nin Yaban adlı romanında da Yunan zulmü ele alınır.
KIBRIS MÜCAHİDİNİN ROMANI
Yazarlarımız savaş bitince kalemlerini sulh için, Türk ve Yunan milletleri arasında bir dostluk kurulması yolunda kullanmış, Yunan düşmanlığını devam ettiren yazılar yazmayı düşünmemişlerdir.
Ancak iyi niyetin tek taraflı olması yetmemektedir. Kıbrıs’ta başlayan olaylar, Yunanlıların yayılmacı hareketinin asla son bulmayacağını göstermiştir. Kıbrıs’ta yaşanan hazin olaylar nihayet Türkiye Cumhuriyeti devletinin müdahalesi ile durdurulabilmiştir. Bu olayların da romanlarda akisleri bulunmaktadır. Özker yaşı’ın Mücahitler (1965) adlı romanı 1974’de Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Kıbrıs Vuruşanlar Mücahid’in Romanı adı ile yeniden yayınlanmıştır. Bu kitap Mücahit Halil’in ağzından kendisinin, arkadaşlarının ve Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin mücadelelerini anlatmaktadır. Burada da Rumlardan çok, onların davranışlarının bıraktığı tesir söz konusudur. EOKA’cı Rumlar bir iki sahnede görünür. Mücahitler Rumların yaptıklarını anlatır ve değerlendirirler. Bunların büyük bir kısmı Milli Mücadele günlerinde Yunanlıların Batı Anadolu’da yaptıklarından farklı değildir. Köyler ve evler yağmalanmış, yıkılmış, Türkler rehin alınmış, kadınlara tecavüz edilmiştir. İşçiler çirkin şekillerde aranmış ve bunlar İngiliz askerlerinin gözleri önünde yapılmıştır. Rehin alınan Türklere uygulanan işkenceler arasında kendi mezarını kendine kazdırma da vardır.
Bu kitabın yazarı Kıbrıslı Özker Yaşın daha aşka kitaplarında da çok canlı sahnelerle Yunan zalimliğini ortaya koymuştur. Bu gözlem mahsülü sahneler bize 1880’lerin, 1920’lerin Yunanlıların hiç değişmeden bugüne kadar geldiklerini göstermektedir.
NETİCE
Edebiyatımızda Rumlar ve Ermeniler adlı bu incelememizden çıkarılmasını beklediğimiz sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
1- Edebiyatçılarımız milli davalarımıza yönelmeli, milletimizin Rum ve Ermeni azınlıklardan
çektiği sıkıntıları, Yunan ve Ermeni zulmünü, bugünün sanat ve edebiyat anlayışı çerçevesinde işlemelidir.
2- Kıbrıs davamızı ele alan edebi eserlerin de azlığı dikkat çekmektedir. Kıbrıslı Özker Yaşın’ın Mücahitler’i ve Şemsettin Ünlü’nün Yukarışehir’i gibi önemli eserlerin yeni baskıları yapılmalıdır.
3- Kitle iletişim araçlarında bu meseleleri ele alan dizi, belgesel ve filmlere ağırlık
verilmelidir.
4- İlköğretimden üniversiteye milli davalarımız ve tarihi düşmanlarımız, çocuklarımıza ve
gençlerimize tanıtılmalıdır.
SEFA KOYUNCU I YENİ MERAM GAZETESİ – 30 HAZİRAN 1999