ABARTIYORUZ
Dikkat ederseniz günlük hayatımızda hemen her hadiseyi gereğinden fazla büyütüyor, aşırı ilgi gösteriyoruz. Özellikle de eğlence sektörüne finans kaynağı olmakta üstümüze yok. Buna karşılık gerçek sanata, edebiyata, ilim ve kültüre yeteri kadar alaka göstermiyoruz.
Elbette ki, bir arz talep meselesi olmasından dolayı yazılı, sesli ve görüntülü medyamız da bu abartılı heyecana yetişmeye, reyting veya tiraj getiren unsurları ön plana çıkarmaya çalışıyor. Gerçek ihtiyaçlarımızın bir öncelik planlamasını yapıp, zamanımızı iyi değerlendirebilmenin yollarını aramaya hiç mi hiç düşünmüyoruz. Bütün bir günü ya da geceyi televizyon karşısında geçirmek, artık kimsenin yadıtgamadığı rutin işlerimizden. Bugünün işlerini yarına bırakmaya devam ediyoruz.
Magazinle yatıp magazinle kalkıyoruz. Üstelik gereğinden fazla abartarak. Bir şarkıcı, türkücü sahneye çıkıyor, seyirciler birbirini eziyor. Gepegenç insan şarkıcıyı izlemek için çıktığı ağaçtan düşüyor. Hele o genç kızların hali. Heyecandan bayılanı mı ararsın, komaya gireni mi. Gençlerden kendini jiletle paralayanlar, intihar edenler çıkıyor. İşin garibi, uğruna ayılıp bayıldıkları şarkıcı, türkücü, popçu her ne ise birer piyasa müzisyeninden başka nedir? Adamlar işin ticaretinde. Gerçek sanat ve müzik ilminden zühre yıldızı kadar uzaktalar. Ayrıca bugün popüler olup belirli bir süre sonra silinip gidiyorlar.
Yıllarını tiyatroya vermiş, tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter, “stand up”çılara gösterilen aşırı ilginin tiyatroyu sıkıntıya soktuğundan yakınıyor ve bu konuda toplumun suçlu olduğunu ifade ediyor. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileriyle “İletişim ve Tiyatro” konusunda söyleşen Kenter’i dinleyelim:
“Türkiye’de “stand up” adı altında yapılan gösterilerin tiyatro ile ilgisi yoktur. Bu gösterilerin temelini küfür ve hakaret oluşturmaktadır. Herkese küfrediyorlar. Sahneye çıkıp seyirciye hakaret yağdırıyorlar ama hakarete uğrayan seyirci yine onları seyretmeye gidiyor. Hiç hoş bir durum değil ve nereye gittiğini de bilemiyorum.”
Kenter, stand up yapanların, sanat yapmamalarına rağmen iyi gelir elde ettikleri yolundaki bir soruyu cevaplandırırken, “Onları besleyen de sizsiniz, yani toplum. Onları kesinlikle küçük görmüyorum ama yaptıkları işin bizim yaptığımız işle hiçbir ilgisi yok. Kimsenin parasında pulunda gözümüz yok. Bizim tek amacımız gerçek tiyatroda işimizi iyi yapmaktır” dedi.
Biz, stand up’çılarla, piyasa şarkıcıları ile günümüzü gün ederken gerçek değerleri tanımaktan da uzak kalıyoruz. Avrupa televizyonlarını izlediğinizde, onların gayet sakin belgesellerini, bilimsel programlarını gördükçe, bizim televizyon konusunda ne denli bir abartı, heyecan ve “hayhuy” telaşında olduğumuzu daha iyi anlıyorsunuz. Televizyon dizilerimizde de…
Bu hop oturup hop kalkmalar, yediden yetmişe hepimizi olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Gerçek işimizin, mesleğimizin inceliklerini öğrenmeye, işimizde ve yaşantımızda kaliteyi artıracak eforu sarfetmeye ne zamanımız, ne de mecalimiz kalıyor.
“Hiç eğlenmeyip de, ot gibi mi yaşayalım” düşüncesi hatıra gelebilir. Elbette insanın eğlenmeye, gezmeye, dinlenmeye ihtiyacı var. Ancak bunu önce hak etmeli ve her işi zamanı gelince yapmalıyız. Yirmidört saatin büyük bir bölümünü oyun ve eğlence programlarını izlemeye ayıran kişinin eğlendiğini söyleyebilir miyiz? Esasen bunu yapmaya hakkımız da yok. Çünkü öncelikle şahsi mükellefiyetlerimiz, daha sonra ailemize ve içinde yaşadığımız topluma karşı olan sorumluluklarımız buna müsaade etmez.
Amerikalı bir aktörün dediği gibi “Starlara aşırı ilgi bir hastalıktır.” Sizce de durumumuzu bir daha gözden geçirmeli değil miyiz?
SEFA KOYUNCU