Sefa Koyuncu’dan "Edebiyatta Üçüncü Yeni Dönem!"

SEFA KOYUNCU’DAN “EDEBİYATTA ÜÇÜNCÜ YENİ DÖNEM!"

 

                Yazarımız Sefa Koyuncu, “Birinci ve İkinci Yeni” hareketlerine tepki olarak, biçim, ölçü ve kafiyenin yanı sıra açıklık, anlam ve hayâle de önem veren “Üçüncü Yeni Şiiri” akımını başlattığını açıkladı.

 

                BHD I ÖZEL – Üçüncü Yeni Edebiyat Hareketiyle, Orhan Veli ve arkadaşlarının (Birinci Yeni – Garip) şiirimizden söküp attığı ölçü, kafiye, şekil ve şâiraneliği geri getiriyor; Cemal Süreyya ve arkadaşlarının daha da ileriye giderek (İkinci Yeni) şiirimize soktuğu anlamsızlık, saçmalık ve dağınıklığı reddediyoruz. Batı taklitçisi bu iki akımla binlerce yıllık Türk edebî zevkinin önü kesilmek, verimli kaynakların kökü kurutulmak istenmiştir. ‘Üçüncü Yeni’yle bu bölücü ve yıkıcı hareketlere set çekiyor, herkesi ölçülü, kafiyeli, şekilli ve anlamlı hâlis Türk şiirine sâhip çıkmaya çağırıyoruz!

 

                PEKİ İŞİN DOĞRUSU, YANİ YAPILMASI GEREKEN NEYDİ?

                1940’dan önceki edebiyatçılar ve Maarif Vekaleti gibi, serbest tarzda yazılan ve şiir unsurları ağır basan yazılar, okul kitaplarına şâirane nesir, mensure veya Halit Ziya Uşaklıgil’in bir kitabına isim olarak verdiği gibi Mensur Şiirler olmalıydı. Yani, bu tür metinlerin şiir değil nesir kategorisinde olduğu vurgulanmalıydı. Böyle yapılsaydı bugün yaşadığımız karmaşık tablo ortaya çıkmazdı. O dönemde Beş Hececiler, özellikle Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Veli’nin yazdığı vezinsiz metinlere şiir denilmesine karşı çıkmış, (kendisi bunları ‘bobstil’ olarak adlandırmış) Akbaba dergisinde ağır eleştiriler getirmiş hatta bir yazısında, Orhan Veli ve şürekâsını kasdederek, “Ey Türk gençliği, bunların yüzüne tükürün!” demiştir. Fakat, büyük harp yıllarının dünyadaki etkileri ve Türkiye’deki hengâme arasında sesini duyuramamış, felaketin önüne geçememiştir.

 

                Üçüncü Yeni Edebiyat Akımı olarak, işte biz bu karmaşayı ve yanlışlığı ortadan kaldırıyoruz. Böylece, Üçüncü Yeni’nin birinci kuralı ortaya çıkıyor.

 

 ÜÇÜNCÜ YENİ KURALI:

1- Şiir ölçülü sözdür; Türk edebiyatında ölçü hece veya aruzdur. Ölçüsüz fakat şiir yanı ağır

basan yazılar, şâirane nesir veya bugünün Türkçesiyle “şiirce” olarak adlandırılır.

 

                Nitekim, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) sözlüğünde, şiirce kavramı ‘mensur şiir’, mensur şiir de ‘şiir yanı ağır basan düz yazı, şiirce’ olarak açıklanmaktadır. Temennimiz, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının, TDK’nın bu doğru tarifini esas alarak, ders kitaplarında ve kültür yazılarında, serbest tarzı şiirce olarak tasnif edip, ölçülü kafiyeli gerçek şiirden ayrı bir kategoride değerlendirmeleridir. Bu yapılırsa ne olacak? Hece ve aruzla yazılanlara şiir, serbest tarzda yazılanlara ise şiirce denilecek ve önemli bir karmaşa ortadan kalkmış olacak. Ölçülü şiir, indirildiği müstesna tahtına yeniden oturacak.

 

 2- Üçüncü Yeni’nin ikinci kuralı nesirle ilgilidir. Nesirdeki bozulmanın tarihi şiirdekinden öncedir. Nazım Hikmet ve Nurullah Ataç, Türk nesrine devrik/ters cümleyi sokmak için özel gayret sarf eden iki isimdir. Orhun Abidelerinden itibaren Türk nesri, yani düz yazısında devrik cümle yoktur. Göktürk, Karahanlı, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı düz yazısında devrik cümle yoktur. Biri Rus, diğeri Batı uşağı Nazım Hikmet ve Nurullah Ataç, kendi ideolojilerini yerleştirmek için Türk dilini ve edebiyatını devrik cümle yoluyla bozmak istemişler ve maalesef başarmışlardır. Nasıl başarmışlar? Rusya’nın ve İsmet İnönü’nün desteğiyle. Bu meseleleri uzun anlatan makaleler yayınladım. Kısaca söylemek gerekirse; Rusya, SSCB döneminde, Türkiye’yi, Bulgaristan, Polonya, Çekoslavakya gibi bir Sovyet pekyi yapmak için çok uğraşmıştır. Bunun için de, ismini saydığım ülkelerde yaptığı gibi, işgal ettiği zaman tutunabilmek için, komünist ideolojiye sahip çıkacak uşaklar yetiştirmiştir. Bu uşaklar vasıtasıyla dili ve edebiyatı bozarak, yerine komünist terminolojiyi yerleştirmeye gayret etmiştir. Nazım Hikmet ve o dönemin ileri gelen komünistleri, işte bu maksatla Türk nesrine devrik cümleyi sokmuş ve vezinli şiir yerine serbest tarzı ikame etmiştir. Bu söylediklerim, Nazım’ın kendi ifadeleriyle mevcuttur ve yayınlanmıştır.

                Nurullah Ataç ise külliyen Batı hayranıdır ve Türkiye’nin kuruluşunu Yunan ve Roma medeniyeti geçmekte gören biri ve İsmet İnönü’nün danışmanıdır.

 

                Bilim adamlarımız, mesela Prof. Muharrem Ergin, mesela Nihad Sami anarlı, edebiyatçılarımızdan Peyami Safa ve daha birçok önemli isim, nesre devrik cümle sokulmasını ve kullanılmasını “Türk diline ihanet” olarak nitelemişlerdir. Prof.. Zeynep Karahan, özne-tümleç-yüklem sıralamasının, Türk dilinin temel taşı olduğunu, bu temelin yıkılması halinde Türk dilinin özelliğini yitireceğini, yok olacağını yazmaktadır. Bunları da yazılarımda geniş olarak yayınladım.

Buradan, Üçüncü Yeni’nin ikinci kuralı çıkıyor.

 

 

ÜÇÜNCÜ YENİ KURALI:

2- Düz yazıda devrik cümle yoktur; ölçülü şiirde devrik cümle kullanılabilir; tarih boyunca

kullanılagelmiştir.

 

                Üçüncü Yeni’nin üçüncü kuralı imlâ ve muhtevayla ilgilidir. Gerek şiir, gerek nesirde imlâ kurallarına uyulmalı, noktalama işâretlerini koymalıyız. Bu konuda, TDK’nın yazım kuralları faydalı bir kaynaktır. Ayrıca, edebiyat kelimesi edep kökünden geldiğine göre, şiir ve nesrimizde edebe riayet etmeliyiz. Biz her şeyden önce Müslüman şair ve yazarlarız; yazarken dinî hassasiyetleri gözetmeliyiz. Yaratmak kelimesi ancak yüce Allah için kullanılır. Kul, yaratılmış insan demektir ve yaratılan yaratıcı olamaz. Kul bulur, keşfeder, yapar, oluşturur ama yaratamaz. Bu nokta çok önemlidir. Mucize, peygamberler “aleyhimüsselam” için kullanılır. Mesela Japon mucizesi demek yanlıştır. Yine, yüce yaradanımız, Kur’an-ı keride 99 ismini bildirmiş ve kendisinin bu isimlerle anılmasını, özellikle de Allah “celle celalüh” istemiştir. Tanrı kelimesi bu isimler arasında yoktur ve tan yeri kelimesinden gelmektedir. Bunları niçin söylüyorum. Şunun için. Hepimiz fani kullarız ve er geç huzuru mahşerde hesap vereceğiz. Yazdığımız bir şiir veya nesir, ahrette bize yâr  olmayacaksa dünyada Nobel ödülü alsa da hiçbir önemi yoktur.

                Zira dünyada alınan ödül dünyada kalır. Bu hassas konularda öyle dikkatli olalım ki, yazdıklarımız ahrette yakamıza yapışmasın. Kısacası, birilerinin hoşuna gitsin, dünyada birkaç günlük şöhret ve itibar kazanalım diye ahretimizi yıkmayalım.

                Buradan Üçüncü Yeni’nin üçüncü kuralı çıkıyor.

 

ÜÇÜNCÜ YENİ KURALI:

 

3- Şiirde ve nesirde imlâ kurallarına riayet etmeli ve mutevada edebi ve İslamî

hassasiyetleri  gözetmeliyiz.

 

ÜÇÜNCÜ YENİ’İN HEDEFLERİ

 

                Buraya kadar satır aralarında Üçüncü Yeni Edebiyat Akımını başlatmamızdaki maksatla ilgil ipuçları vermiş olmakla birlikte, hedeflerimizi derli toplu şöyle sıralayabiliriz:

1- Şiirin kesinlikle ölçülü yazılması gerektiğini, ölçüsüz fakat şiir yanı ağır basan metinlerin

şiir değil; Bir nesir türü olarak “şiirce” adıyla değerlendirilmesi gerektiği gerçeğini herkese ve tabii ki, Milli Eğitim camiasına ve üniversitelere kabul ettirmek.

2- İlköğretimden, edebiyat fakültelerine kadar, eğitim kurumlarında ve ders kitaplarında,

ölçüsüz fakat şiir yanı ağır basan yazıların şiirden ayrı bir kategoride “şiirce” adıyla

değerlendirilmesini ve has şiirle karıştırılmadan, “şiirce”nin bir nesir türü olarak öğretilmesini sağlamak.

3- Düzenlenen resmî ve sivil yarışmalarda, vezinli kafiyeli yazılanların şiir, serbest

yazılanların ise şiirce adıyla ayrı bir kategoride değerlendirilmesine öncülük etmek.

4- İnternette ve diğer medyada, şiir-şiirce ayrımının yapılmasında ısrarlı olmak.

5- Başta Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler olmak üzere, basında ve toplumun her

kesiminde Türkçe düz yazıda devrik/ters cümle olmadığı, devrik cümlenin Türk dilini bozduğu gerçeğini kabul ettirmek ve nesirde kurallı cümlenin yaygınlaşmasını sağlamak.

6- Şiir olsun düz yazı olsun, edebî metinlerde genel ahlâka ve İslâmî hassasiyetlere riayet

dilmesini sağlamak. Gayriahlakî ve İslâmiyete mugayir yazıları edebî eser saymamak.

 

ÜÇÜNCÜ YENİ’NİN ETKİLERİ

                Üçüncü Yeni Akımı, kurulduğu 30 Ocak 2007’den bu yana açıkladığı kurallar çerçevesinde ve

özellikle internette etkisini göstermiş, şiirde hece ve aruz, nesirde kurallı yazanların sesi olmuştur.

                Üçüncü Yeni, hece ve aruzu eşit değerde ele almış, her iki veznin de canlanmasına zemin hazırlamıştır. Serbestin “şiirce” adıyla kategorize edilmesini sağlamla uzun yıllardır devam eden tartışmalara noktayı koymuş, Üçüncü Yeni Barış’a imza atmıştır. Şiir vadisinde şimdi üç tür yan yana gitmektedir; hece-aruz ve şiirce.

                Ölçülü yazan şair arkadaşlar, Üçüncü Yeni çatısı altında bir güç birliği oluşturmuştur. Bu güç

birliği neticesinde, vezinli kafiyeli şiire saldıranlar azalmakla kalmamış adeta durmuştur.

Üçüncü Yeni Akımı ile birlikte ölçülü kafiyeli şiire ilgi artmış, serbest tarza ise ilgi aynı oranda

azalmıştır. Burada şu önemli noktayı vurgulamakta fayda var: Üçüncü Yeni Akımı, serbest yazılmasına değil, buna şiir adı verilmesine karşıdır. Nesir kurallarına uymak kaydıyla, şiir yönü ağır basan metinler elbette yazılabilir fakat bunlara şiir değil şiirce denir. Çünkü bu metinler vezinsiz oldukları için şiir değildirler; Bir nesir türü olan şâirane nesir, yani günümüz Türkçesiyle ‘şiirce’dirler. Bu nüansı iyi kavramak gerekir.

Üçüncü yeni, vezinli şiirden ayrı bir kategori olarak, şiirce başlığı altında serbest tarzda

yazılanları da yayınlamaktadır.

                Hareketimiz bütün edebiyat ve eğitim çevrelerinde, üniversitelerin edebiyat fakültelerinde dikkat çekmiş, çok sayıda ilgili tarafından Üçüncü Yeni bir akım olarak kabul edilmiştir. Üçüncü Yeni’nin üniversitelerde tez konusu olarak ele alınacağı ve ders kitaplarına gireceği günler uzak değildir.

 

ÜÇÜNCÜ YENİ’NİN EVRENSEL BOYUTU

                Şiir, Birinci ve İkinci dünya savaşlarına kadar, bütün dünyada ölçülüdür. Bizde, Mevlana, Yunus Emre, Füzuli, Baki, Nedim gibi büyük şâirler, Batı dünyasında Sheakespare, Geothe, Shiller gibi dünyanın önde gelen şâir ve yazarlar hep ölçülü-kurallı yazmıştır. Bizdeki hece-aruz gibi her milletin kendine has şiir vezni ve kalıbı vardır. Dünya şiirinde ölçüyü ve kalıbı yıkan akımlar 1914’en itibaren, yani Birinci Dünya Harbi’yle başlamış, 1940’larda, İkinci Dünya Harbi’yle hızlanmış ve bu yıkıcı akımlar, Türkiye’ye de sirayet etmiştir. Bu akımlardan en dikkat çekicisi Tristan Tzara’nın öncülüğünü yaptığı DADAİZM’dir. Dadaistler, kağıt parçalarına yazdıkları kelimeleri bir torbaya doldurmuş, sonra tombala eker gibi torbadan çektikleri kelimeleri kağıda rastgele yazarak, ortaya çıkardıkları anlamsız metine şiir demişlerdir. LETİRZM’de az çok benzer özellikler taşımaktadır. Bizdeki Birinci ve İkinci Yeni hareketleri bir bakıma, bu absürd akımların gereksiz yere ülkemize taşınmasıdır.

                Yıkıcı akımların başlaması, büyük harplerdeki kitle halinde ölümlerin, büyük göçlerin, atom bombalarının insanlarda oluşturduğu bir travma ve çılgınlık sonucu geliştiği kabul edilmektedir ki doğrudur. Ancak günümüzde, büyük harplerin insanlar üzerindeki etkisi geçmiş, nesil değişmiş ve bütün dünyada klasik değerlere ve dine dönüş başlamıştır. Üçüncü Yeni Edebiyat Akımı’nın, dünyadaki bu trendde de paralellik göstermesi sebebiyle başarı şansı yüksektir.

                Bu çerçevede Üçüncü Yeni Kuralları, Türkiye, Türk ve İslâm dünyası için olduğu kadar bütün dünya milletleri için de geçerlidir. Zira, Üçüncü Yeni, Türkiye’de ve dünyada, postmodernist akımlardan vazgeçilip, klasik değerlere dönüşün adıdır. Ancak budönüş elbette eskinin bir tekrarı ve kopyası değildir. Üçüncü Yeni Türkiye’de ve dünyada, şiir ve nesri söyleyişi yakalamanın ve yaşadığımız çağı her yönüyle terennüm eden farklı ve güzel eserler ortaya çıkarmanın gayreti içindedir. Üçüncü Yeni’nin evrensel çapta sesini duyurmak ve dünya literatüründe yer almak için, Google’da, The Third New Poetry (Üçüncü Yeni Şiiri) adıyla İngilizce yayın yapan web safaları oluşturduk.

 

Sözün özü; yolumuz doğru ve aydınlıktır:

Ne mutlu ölçülü kafiyeli yazarak, hakiki Türk şiirini yüceltenlere.

                Ne mutlu, nesri kurallı yazarak, Türk dilini ayakta tutanlara.

                Ne mutlu, şanlı şerefli ecdadının dil, tarih, kültür ve edebiyat mirasına sahip çıkanlara.

                Ne mutlu, dil ve kültürünü Batının boyunduruğu altına sokmamaya kararlı olanlara.

                Ve ne mutlu, bütün bunları ilke edinen Üçüncü Yeni Edebiyat akımı şâir ve yazarlarına.

 

                Sağlık ve esenlikler diliyor, hepinize teşekkür ediyorum.

SEFA KOYUNCU I MEŞYAD – MERSİN I 25.10.2008

 

SEFA KOYUNCU – 30.01.2007 I 14:18

 

KAYNAK: Bağımsız Haberciler Derneği (BHD) internet sitesi.