YAŞADIKÇA I BAŞBAKAN ERDOĞAN'A AÇIK MEKTUP - 3
Değerli Başbakanım; “ünlü uyumu ve sertleştirme kuralları” Türkçe’yi sâdece kelime yönünden değil, ses yönünden de fakirleştirmektedir.
Misâl olarak, çorap kelimesini ele alalım. Kelimenin Osmanlı Türkçesi’ndeki söylenişi çorab şeklindedir. B/p değişimi kuralıyla bu kelime çorap yapılmış, telaffuz sertleşmiştir. Bu kadar da değil; bu mesleği yapan insana çorabcı demeliyiz. Ancak, b/p değişiminden başka bir de sondaki ce eki sertleştirilerek, çe’ye dönüştürülünce bakın ortaya ne çıkıyor:
-Çorapçı!
Dikkat buyurun! Kişi mesleğini söylerken neredeyse muhatabının suratına tükürüyor.
-Bir kelime ancak bu kadar sertleştirilip, çirkinleştirebilir.
PENGUEN DİLİNE DOĞRU
Efendim deniliyor ki, konuşma dilinde; b,c,d,g ünsüzlerinin p,ç,t,k’ya dönüşme temâyülü var!
Evet ama bu, kural hâline getirilerek teşvik edilecek bir meziyet değil, önlenmesi gereken bir telaffuz felâketidir!
Osmanlı Türkçesi ek ve kelimelerinde her hâlükârda b,c,d,g ünsüzleri kullanılmış; bunların p,ç,t,k’ya dönüşmesinin önüne geçilerek lisanımızın sertleşmesi önlenmiştir.
Türkçenin normal mecrasına çekilmesi için; “ünlü uyumu ve sertleştirme” kurallarının kaldırılması; kelime ve eklerin sözlüğe, konuşma dilindeki bozulmuş hâliyle değil, yüz yıl önceki metinlere geçmiş tam doğru şekliyle yazılması gerekir.
TDK, “mana” kelimesini sözlüğe, “ma’nâ” şeklinde doğru yazarsa, bir anlamı olur.
Türkçe, bu ideolojik “ünlü uyumu” uygulaması yüzünden sâdece dudak ucuyla konuşulan bir tür “Penguen dili” durumuna düşmüştür.
Türkçe’de gırtlak ve boğaz sesi artık yoktur!
Meselâ, “olanak, gelenek, ödenek vb.”, dil ve dudak ucu kelimeleridir.
Bu gidişle, yakın gelecekte konuşmak için, bir vakitler TV’de gösterilen Pingu ya da Bay Meraklı animasyonundaki gibi sâdece dudaklarımızı öne uzatıp, anlamsız sesler çıkarmaya başlamamız kaçınılmaz olacaktır.
TÜRK VE KÜRT ŞECERESİ
Muhterem Başbakanım; tarihî vesikalar gösteriyor ki Türkler ve Kürtler, Nuh aleyhisselâmın oğlu Yâfes’in soyundandır. “Yâfes nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerine geçti. Bunun evlâdı çoğalarak, bunlara Türk denildi.” (Bkz. Tam İlmihâl Se`âdet-i Ebediyye, s 377- 431-1157)
Türkçe, Çince, Farsça, Rusça bilen Alman ilim adamı Prof.Dr. De Groot, “Die Hunnen”isimli eserinde, Oğuz Han’ın 24 torunundan birinin adının Kürt olduğunu, Kürtlerin onun ismini taşıdığını belirtiyor. De Groot, Orhun Âbideleri’nde var olup da bugün Anadolu Türkleri tarafından kullanılmayan Türkçe kelimelerden 532’sinin Kürçe’de hâlen kullanıldığını kaydediyor. Yenisey Âbidelerinde Uygur Hakanının “Ey Kürt Beyleri!” hitâbı vardır. (M.Necati Özfatura, 3.11.2012 Türkiye)
Müstâkil bir dil için asgari şart, o dilin kendine has bir sayı sisteminin bulunmasıdır. Kürtçenin kendine has bir sayı sistemi olmadığı gibi, orijinal kelimeleri de yoktur. Kürtçe; Türkçe, Arapça, Farsça’dan alınan kelimelerden meydana gelmiştir. M. Şerif Fırat; “Zazaca ve Kurmanci, Türkçe kelimelerle doludur” demektedir.
(Doğu Anadolu’nun Türklüğü, Prof. Dr. Mehmet Eröz, s 131-137)
Sayın Başbakanım; bu gerçekler ışığında Kürtçe sâdece seçmeli değil, Türkçenin Doğu Anadolu ağzı olarak okutulması kaydıyla, ilkokuldan üniversiteye kadar bütün dil ve edebiyat derslerinde yer almalıdır.
-Türk Millî Eğitimi, Kürtçe’yi, Türkçenin bir ağzı olarak öğretip, kültürel bölünmeyi önlemelidir!..
SEFA KOYUNCU I TÜRKİYE GAZETESİ - 18.11.2012