YORGAN GİTTİ FAKAT KAVGA BİTMEDİ

YORGAN GİTTİ FAKAT KAVGA BİTMEDİ

 

       AP’nin bir kongre ile DYP’ye iltihakı formalite olarak tamamlanmasına rağmen iktidarın büyük hisseli ortağı DYP’de patırtının arkası kesilmedi.

       Yorgan gitti fakat kavga bitmedi.

       Aba altından sopa gösterenler…

       Birbirine diş bileyenler…

       Ve birbirini yalancılıkla itham edenler var.

       Biz, bu hiç de hoş olmayan gidişatın sonu nereye varacak, sorusuna cevap aramak gibi bir mükellefiyetimizin olmadığının idraki içerisinde DYP kongresi öncesine dönüyoruz.

       İlk söz Hüsamettin Cindoruk’un:

       - Çağlar yalan söylüyor.

       İkinci söz Mehmet Yorgancıoğlu’nun:

        - Demirel yalan söylüyor.

       Bulvar Palas’ta bir basın toplantısı düzenleyen AP kurucularından Mehmet Yorgancıoğlu, Süleyman Demirel’e verip veriştiriyor.

       Diyor ki:

       "Aç, kapat, devret modeli ile AP’yi ölüme mahkum edemeyiz. DP’nin devamı olarak AP’yi ben kurdum. Demirel yalan söylüyor. Herkesi, herşeyi kendi menfaatine göre kullanıyor, AP, DYP gibi mafyanın içinde öbeklendiği bir partiye katılamaz. Demirel, DYP’yi kin ve nefret partisi haline getirmiştir. 12 Eylül,  altı ay gecikseydi Demirel’in sonu Mussolini’ye benzer, bacaklarından asılırdı…"

       DYP Kastamonu Milletvekili Münir İslamoğlu da tartışmaya katılanlardan. O da DYP Bursa Milletvekili Devler Bakanı Cavit Çağlar’a takanlardan. Diyor ki:

       Cavit yalan söylüyor. 

       Münif İslamoğlu bunu dedikten sonra şöyle devam ediyor:

       "Demireli şahıs olarak severiz. Severiz de esas bir misyonun temsilcisi olarak severiz. Demirel’i sevenlerle mücadele bir netice vermez. Bizi Demirel’den koparmak mümkün değil. Cavit Çağlar’ın ilk yaptığı iş kendisini tanıştıran İhsan Sabri Çağlayangil’i Demirel’in yanından uzaklaştırmak olmuştur."

 

        105 KURUŞLUK FATURA

         Münif İslamoğlu’nu dinlemeye devam ediyoruz:

         Cavit Çağlar, 1985-1986 yıllarına kadar partide gözükmedi. Demirel’e faydalı ise yanında olsun. On sene evvel yanında olacak diye bir kaide yok. Böyle bir kaide olsa, mason locasından daha ileri oluruz.

         Adamlar beş kuruşluk bir şey yapıp yüzbeş kuruşluk fatura çıkartıyorlar. Önemli olan Demirel’in yanında olup ona zarar vermemek. Dostluk fedakarlıkla olur. Abdesthane bardağı gibi yanında dolaşmakla değil.

         Bu arada “Hükümetin kuruluşundan bu yana Başbakan Süleyman Demirel’in yanında Cavit Çağlar ve ekibi var” şeklinde beyanlarda bulunan Hüsamettin Cindoruk’a karşı çıkan spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz, “Ben kimsenin ekibinde değilim” diyor ve şunları söylüyor:

         “Kanaatimce Cindoruk, partimizde kamplaşma meydana getirmeye çalışıyor. Bundan ne gibi bir çıkarı olacağını bilmiyorum. Ama ben ne Cavit Çağlar’ın ne de bir başkasının ekibindeyim. Ben DYP milletvekili ve bakanım. Cindoruk beni 14 Mayıs Vakıfı’ndan, emanetçi genel başkanlığından ve gazete sahipliğimden tanır. Beni bir ekipleşmenin içinde göstermeye çalışmasına hiçbir anlam vermedim. Benim bilmediğim, kendisinin bildiği bir şey varsa, açıkça söylesin. Böylesi doğru olmuyor.”

         Devlet Bakanı Cavit Çağlar’ın gazeteci Kurtul Altuğ’a anlattığı ve tartışmaya yol açan sözleri ise şöyleydi:

        "Zincirbozan’a Beyefendi’yi biz götürdük, teslim ettik. Zincirbozan’da 120 gün kaldılar. Bu 120 günün 60 günü ben oradaydım. İhsan Sabri Bey’in torunu olarak giriyordum. “

        Hüsamettin Cindoruk ise Cavit Çağlar’ın bu sözlerinin tamamen asılsız olduğunu ileri sürerek şöyle konuştu:

        “Biz Sayın Cavit Çağlar’ı Zincirbozan’da bir defa gördük. O da sayın Çağlayangil’i ziyarete gelmişti. Zincirbozan’da kaldığımız 20 gün içerisinde 60 defa ziyarete geldiğini söylemesi yalandır. Beyan sahibinin sıfatı sebebiyle bu düzeltmeyi yapıyorum.”

 

        BABA BANA TREN AL

        Doğru Yol Partisi’nin ileri gelenleri arasında devam eden söz düellosuna bakılırsa kimin doğru söyleyip, kimin yalan söylediğini anlamak zor görünüyor.

        Demirel’in Uzakdoğu gezisi sırasında binip hayran kaldığı Japon hızlı treni ile ilgili gelişmeleri değerlendiren Ege Cansen, 13 Aralık 1992 tarihli Hürriyet’te şunları yazıyor:

        Gırgır deyince iktidara bulaşmadan bu işin tadı çıkmaz. Demirel babamız, hergün önümüze dalga geçilecek tonla mazleme atıyor. Bana öyle geliyor ki, Demirel de hepimizle ince ince dalga geçiyor ya, haydi neyse…

        Efendim, Demirel’i Japonya’da “fişek” namında bir trene bindirmişler.

        Çocukluğunda hiç oyuncak treni olmayan Demirel Baba, bu treni çok sevmiş. Bi tane de memleketi için almak istemiş. (Kendi için bir şey isteyen namerttir.) Kaça bu diye sormuş. Hesabı da Cavit Bey’e bırakmış. Sıkı bir çalışmadan sonra Ankara İstanbul arasında işleyecek benzeri bir fişek trenin, dört milyar dolara mal olacağı anlaşılmış. Maliyet hesabı dediğin şey bu kadar çabuk çıkarılır mı diye sormayın. Bu bir feraset meselesidir. Hangi güzergah izlenecek, kaç katar satın alınacak, inşaat kaç yılda bitirilecek, yatırım devresi faizleri ne olacak, istimlak edilecek arazilere kaç para ödenecek, bütün bunlar bir çırpıda kafadan hesap edilivermiş.

       Uzakdoğu gezisinden dönerken gazeteciler Sayın Demirel’e sormuşlar:

       - Bu fişek tranden Türkiye’ye de alacak mısınız?

       Demirel Baba, çok hoşuma giden fişek trenden sonra, yine hoş olan bu soruya cevap vermiş:

       - İsteyin alalım!

Gazeteciler de fırsatı kaçırmamışlar ve demişler ki:

       - Baba bize tren al, fişek tren…

 

SEFA KOYUNCU I 1993