TÜRKİYE’DE KOALİSYONLAR ÇIKMAZI
Daha önce kurulan 21 koalisyon hükümetinden hiçbiri Türkiye’nin dertlerine çare olmadı, çare erken seçim.
1923’ten, AK Parti’nin 2002’de tek başına iktidara gelmesine kadar, ülkemizde 57 hükümet görev yaptı; bunlardan 21’i, iki veya daha fazla partinin yer aldığı koalisyon hükümetleriydi.
Ülkemizdeki irili ufaklı her siyasi partinin, tabanına angaje olduğu kırmızı çizgileri olduğu için hiçbir ortaklık hükümeti kolay kurulmadı. Koalisyon kültürümüz gelişmediği için de ortaklık hükümetleri genel anlamda kısa ömürlü ve başarısız oldular. Türkiye kalkınmasını Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’ın tek başına iktidarlarında gerçekleştirdi.
Esasen Türkiye gibi tarihî Osmanlı misyonuna sahip bir ülke, koalisyon hükümetleriyle büyük hedefleri yakalayamaz, nitekim yakalayamadı da. Koalisyonların kurulma sürecinin de, kurulduktan sonrasının da zaman, enerji ve kaynak kaybı olduğu çok kere görüldü.
Bu sebeple; istikrarlı bir kalkınma, büyüme ve gelişmenin devamı için ülkemizin yeni bir seçimle, 13 yıl aradan sonra tekrar ortaya çıkan koalisyon labirentinden bir an önce çıkması gerekiyor.
Bizde, Batı ülkelerindeki gibi koalisyon kültürünün gelişmemesindeki ana faktörün, yanlış muhalefet anlayışı olduğu söylenebilir. İnönü’nün siyasi literatürümüze kazandırdığı, “Muhalefette tasvip olmaz” anlayışı hâlen geçerliliğini korumaktadır. Bu sebeple, “Muhalefet demek, iktidarın yaptığı her şeye karşı çıkmaktır” anlayışı kırılmadıkça, uzun ömürlü ve başarılı koalisyonlar kurulması da zor olacaktır.
İlk koalisyon hükümetlerinin 1960 askerî darbecileri tarafından cebren kurdurulmuş olması da halkı bu yönetim biçiminden soğutmuştur.
Menderes’i şehit eden askeri darbenin lideri Cemal Gürsel; 1961-65 yılları arasında talimatla peş peşe, İsmet İnönü’nün başrollerde olduğu bir azınlık, üç de koalisyon hükümeti kurdurmuştur.
Demirel, Ecevit, Erbakan, Bahçeli, Yılmaz, Çiller, Erdal İnönü; 70’li ve 90’lı yıllarda kurulan kaotik koalisyon hükümetlerinin aktörleri olarak, siyasi tarihimizdeki yerlerini almışlardır.
Bu çerçevede, koalisyon arayışlarının Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’ın tek parti iktidarları sonrası ortaya çıkması, manipülasyon ve dış müdahaleye işaret etmektedir.
Dış müdahale askerî darbelerle doğrudan olduğu gibi propaganda yoluyla dolaylı olarak da yapılmaktadır.
Bunun en son örneği 7 Haziran 2015 seçimlerinde yaşanmış, iç ve dış mihraklarca bütün propaganda kanalları kullanılarak halkın iradesi çarpıtılmış, çok parçalı hâle getirilmiştir. Bu karmaşık tablo, millî iradenin sandığa yansıması değildir.
Ülke kendilerinden bir an önce yeni hükümeti kurmalarını beklerken; halkın yüzde 52 oyuyla doğrudan seçilen Cumhurbaşkanının konumunu kırmızı çizgi olarak öne çıkaran siyasi partilerin abesle iştigal ettiği açıktır.
Koalisyon görüşmeleri sırasında, “çözüm süreci”ne yüzde yüz karşı olduğunu açıklayanlarla, meseleyi şirazesinden çıkartıp farklı mecralara sürüklemeye çalışanlar da yanlış yapmaktadır.
Türkiye’nin bu nevi fantezilerle vakit kaybetme lüksü yoktur.
Küresel iktisadi krizin ardından Avrupa bölgesel ekonomik krizinin giderek etkisini artırdığı, Ortadoğu’da siyasete terör örgütlerinin yön verdiği bir dönemde Türkiye koalisyonlarla zaafa uğratılmamalı, güçlü bir istikrar adası olarak varlığını devam ettirmelidir.
Bu, ülkemizle birlikte kan, gözyaşı ve barut dumanlarının dinmediği bölgemiz için olduğu kadar, dünya için de önemlidir.
Yeniden tek parti iktidarıyla “yeni anayasa” ve “başkanlık sistemi”,Cumhuriyet tarihinin en önemli reformlarından biri olacaktır.
İnanıyorum ki milletimiz sandığın tekrar önüne konulması hâlinde, siyasi skalada istikrardan yana gerekli düzeltmeyi yapacaktır.
SEFA KOYUNCU I HABERREVİZYON DERGİSİ