ŞİİRİMİZİ, EVRİM, DEVRİM, ÇEVRİM ŞAİRLERİ BİTİRDİ

 

ŞİİRİMİZİ, EVRİM, DEVRİM, ÇEVRİM ŞAİRLERİ BİTİRDİ

 

1967'de vefat eden tarihçi-yazar İsmail Hami Danişmend, Tarihî Hakikâtler kitabında, edebiyatımızda evrim, devrim ve çevrim yapanları alaycı bir üslupla eleştirerek, diyor ki… 

 

Tarihçi-yazar İsmali Hami Danişmend (1889-1967), Tarihî Hakikâtler kitabındaki "Şiir devrimimiz" başlıklı yazısında, edebiyatımızda evrim, devrim ve çevrim yapanları alaycı bir üslupla eleştirerek, diyor ki: "Biz her sahada olduğu gibi edebiyatta da devrim yaptık. Hele şiir sahasında yaptığımız evrim, devrim, çevrim tarihe aksedecek kadar parlaktır. Kim bilir tarih bizim bu devrimimizden ne büyük hayranlıkla bahsedecektir!" Geçen yüzyılın meşhur Fransız âlimlerinden Ernest Renan, hakikî edebiyatın ne demek olduğunu işte şöyle anlatır: "Bir devrin edebiyatı, o devri tamamiyle tarif ve tasvir eden edebiyattır."

 

Bizim şiir devrimimiz de işte bu maksatla yapılmıştır. Yeni Türklükle yeni Türkiye'nin bugünkü yeni şiirimizde en ince noktalarıyle en bâriz hususiyetlerine varıncaya kadar tasvir edilip durması işte bu sayededir. Biz her şeyden önce Arap ile Acem'in taklidinden başka bir şey olmayan kaside ve gazel gibi köhne şiir şekilleriyle aruz usullerini bir hamlede kaldırıp atarak işe başladık! Yalnız bununla da yetinmedik. Estetik ilmi, şiiri vezin, kafiye ve üslub ahengiyle mânâdan mürekkep gösterir; biz şiir devrimimize işte bütün bunları yok etmekle başladık. Fakat o kadarla da kalmadık; usul, kaide, his ve hayat, edep ve terbiye ve haya denilen eski zaman zincirleriyle kayıt altına alınacak olursa, şiirde yorucu ve lüzumsuz bir tahsil mecburiyetinden dolayı dimağı yıprattığına kani olduk!

 

Hisse, hayale, fikre ve mânâya geldiğinde, eğer şâiri o lüzumsuz külfetlerden de azâde tutacak olursak, aynı bir şiir her okuyan başka mânâ vereceği için, Yener Mutlu'nun şu "Ulan bulut" başlıklı şaheserine istediğiniz mânâyı verebilirsiniz:

 

Ulan bulut,

Su koyverme;

Hatırım için

Sabret;

Sululuğun başı için

Fiyakayı bozma;

Vicdan yok mu;

Namus yok mu sende?

Sen bari düşün beni,

Etme eyleme ulan,

Fakiriz işte;

Yuh be…

 

Devrimimizin en meşhur şâirlerinden Ceyhun Atıf Kansu'nun şu parlak kıt'asını herhalde pek beğeneceksiniz:

 

Doğurmanın kutsallığını, ilk önce sorumunu

Çiftleşmenin anlamını öğreteceğim size

Yüz yirmi milyon erkeğin hücresinden

Bence biri kalıyor, öğreteceğim size

 

Yine zamane şâirlerimizden Nedret Gürcan'ın "Filanca Paşa'nın tekne kazıntısı Gülnaz'ın Nedret Gürcan'a izdivaç teklifi konusunda" başlığını taşıyan şu şiire bilmem ne buyuracaksınız:

 

Ben şâirim ya,

Şiir yazıyorum ya,

İşsiz geziyorum ya,

Sen güzelsin ya,

Paracıkların var ya,

Baban sağ ya!

Gülnaz,

İmkânı yok

Bu iş olmaz!

 

Bilmem şu inciye ne buyrulur:

 

Gece yarısı

Cinayetler saati;

Karanlıkları bir feryat yırttı:

-Haççe.. Haççe!

Oturağımı getir…

 

Hele "Marikanın Donu " ismindeki şiirler dergisine bu neşeli ismin takılmasına sebep olan şu zarif manzumecik, çapkınlığı bakın nasıl şiirleştiriyor:

 

Marika,

Bu ne caka,

Bu ne surat yavrum?

Kabahat bende değil ki,

Vallahi rüzgârda!

Daha geçen yıl Maçka'da,

Küçüktün, gülerdin bana.

Yiyince rüzgârı bacakların

Donun göründü;

Küçüktün gülerdim sana;

Bana ne şimdi büyümüşsen?

Bir yıl içinde güzelleşmiş,

Ellerle elleşmişsen,

Maçka Parkında seni sıkıştırmışlarsa?

Bana ne bundan?

Donundan utan Marika,

Bir de rüzgârdan!

 

Yine aynı şâir, yepyeni bir görüşle şiiri bakın nasıl tarif ediyor:

 

Ben neciyim, bilir misin amca?

Şiirci.

Yani sen nohutçu,

Ben leblebici!

 

İşte bu maddiyatçı telakkinin en zarif örneklerinden birini de bizim devrimci sanatımızın en meşhur mümessillerinden Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun vatanperverliği tarif için yazdığı şu eşsiz şiirde görebiliriz.

 

Vatan mübarektir, kabul;

Toprağı somun,

Dikeni döşek,

Uğrunda döğüşmeyen

Eşşekoğlueşşek.

Peki ya ekmek kadar eski, vatan kadar gerçek

Erkek ile dişi, dişi ile erkek!...

 

Bu madde ve maddiyat iptilâsı şâirlerimiz kadar şâirelerimizde de görülmektedir.

İşte bir yirminci yüzyıl " Mest-i Naz"ının bir iki mısraı:

 

Ben biliyorsun aşk için geldim,

Biliyorsun ne desem çıktı;

Sarıl kır kemiklerimi yine kaynar!

 

Yeni şiir, icabında ceza vermeyi de bilir; meselâ şu selamlaşma şiiri işte böyledir:

 

Merhaba Ahmet,

Merhabe Mehmet,

Merhaba Hüseyin

Merhaba donsuz Hüseyin

Yolda kızı demin kim öptü?

Vah eşek,

Vah sersem,

Vah budala!

İnsan mısın, kazık atmak senin nene?

Hergele, hergele, hergele!

 

Yeni şiirin en aydın temsilcilerinden Gündüz Berker'in şu mısraındaki mânâ inceliğine dikkat buyurun:

 

Hüzünlü bir kederle ufuklar tutuşuyor!

 

Kederin hüzünlüsünü neş'elisinden ne güzel ayırt ettiğini inkâra imkân var mı?

Bizim bu devrimci şiirimiz hem maddiyatçı hem de halkçıdır. Meselâ eski şâirlerin hep "Büyük balıklara" kasideler yazmalarına karşılık, bizim evrimci ve devrimci Oktay Rıfat şu zarif beytinde bakın nasıl küçük balıkçılık yani halkçılık ediyor:

 

Büyük balık küçük balığı yutar demişler!

B.. yemişler!

 

Ama bütün evrim devrim şiirleri böyle açık saçık değildir. İşte şöyle temiz ve nezih olanları da vardır:

 

Gerdanından akan teri!

Koy kadehe, ver beri!

 

Devrim şâirlerimizin şiir kitaplarına taktıkları isimler de şiirleri kadar ince v zariftir! Meselâ yukarıda bahsettiğimiz " Marikanın Donu"ndan başka "Bakışsız bir kedi kara " , "Eşşek arısı", "Türkiye'nin adresi", "Domuzun dölü" ve başkaları gibi kitap isimlerine de tesadüf edilmektedir. Bunların zarafetine kim ne diyebilir? Her sahada olduğu gibi şiir sahasında da işte böyle yükselip kalkındık! Ne diyelim? Bu parlak günleri de gördük!..

 

(Tarihî Hakikâtler, İsmail Hami Danişmend, Cilt: II. s.367-372 Tercüman, 1979 İst.) 

 

Sefa KOYUNCU - 10.02.2007