SENİ ANLIYORUM

DÜŞÜNÜNCE I SENİ ANLIYORUM

 

                Yaralı arslanlar gibisin. Uzun tedaviye muhtaç. Pençelerin, dişlerinden çok daha önce kalbindeki karartıyı silmen gerek. Kalpteki karartı kahrediyor, öldürüyor, soğuk terler döktürüyor sana. Kendinden memnun değilsin, sana biçilen kılıf, giydirilen kaftanı gözün tutmuyor. Fakat başka giyecek bir şey de bulamıyorsun…

                Bütün terziler, konfeksiyon vitrinleri anlaşmış. Toprağın, suyun, gıdan senin beğeniyorsun bunları. Öz malın çünkü bunlar, öz suyun, dedenin şehid kokusuyla buram buram ıtır saçan toprağından çıkıyor. Üzümleriyle bağlar, tertemiz havasıyla yaylalar, pınar pınar sular senin. Ne kadar mutlusun. Öz vatanında ve hür yaşıyorsun. Ne Afganlı gibi çıplak ayaklarla, çelik namluya tutunmuş kırmızıya boyanan kar üstünde “istiklal” peşindesin; ne Polonya gibi paletler altında ezilme korkusunun nabız atışını yaşıyorsun, ne de İran-Irak gibi alan talan olma korkun var. Şükürler, binlerce şükürler olsun

                Ne dedim, ruhunda ızdırap var. Ta birinci dünya harbinden beri ırsî bir hastalık gibi sineden sineye uzanmış ve sana da gelmiş. Kudsi bir hastalık, mikrobun faydalısı, derdin, çilenin tatlı olanı gibi. Sarmış seni, içinde büyümüş, öyle büyümüş ki, koskoca dünya, büyüyen bu ateşin, aşkın yanında küçücük kalmış.

                Savaşmak istiyorsun… Ayda, merihte, saman yolunda, fakat herşeyden önce kendi iç dünyânda rahat değilsin…

               

 

 SEFA KOYUNCU I 1986 (YARIM KALAN SATIRLAR…)