YAŞADIKÇA I Önce temel sonra duvar
Günümüzde, "muhafazakâr san'at" adı altında yeniden canlandırmaya çalıştığımız İslâm san'atlarının temeli, Resûlullah Efendimiz'in bir hadis-i şerifine dayanıyor:
Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden İbni Abbas'a bir adam gelip, "Ya İbni Abbas, ben hayatımı şu gördüğün resimleri yaparak kazanıyorum. Bu hususta bana fetva ver!" dedi.
İbni Abbas, kendine iyice yaklaşmasını istedikten sonra elini adamın başı üzerine koyarak, "Bak ben şimdi sana Resûlullah'dan duyduğum bir hadisi haber vereceğim. Peygamber Efendimiz, her canlı resmi yapan (musavvir) cehennemdedir ve Allahü teâlâ, yaptığı resme ruh verinceye kadar bu kişiye azap eder. Ruh vermesi de zâten mümkün değildir" buyurdu.
Bu sözleri işitince dehşete kapılan adamın rengi sapsarı oldu.
Bunun üzerine İbni Abbas, adama, "Eğer sen san'atına devam etmek mecburiyetinde isen, ağaçların ve cansız eşyaların resmini yap" dedi.
(Buhârî, "Büyû`", 104; Müslim, "Libâs", 99).
- Müslüman san'atkârlar da bu temel esâsa her dönemde riayet ettiler.
Mektûbat'tan bir beyt:
Kurtulurum sanma sakın, ey Sa'dî Hoca!
Muhammed aleyhisselâma uymadıkca.
HAT SAN'ATININ YÜKSELİŞİ
Dinî yapılarda resim bulunması doğru sayılmadığından bunun yerini geniş ölçüde yazı almıştır. Yüksek ve olgun bir üslup gösteren yazılar mimarî dekorların başlıca zenginliği ve bütün dekoratif san'atların da önemli bir unsuru hâline gelmiştir.
Sayısız üstâdların meydana getirdiği birçok yazı üslubu vardır.
Fakat asıl olarak köşeli yazılar (Kûfî), yuvarlak yazılar (Nesîh) adı altında toplanır. Kûfî yazıda harflerin arası çiçek, yaprak veya örgü motifleriyle süslendiğinden, Çiçekli Kûfî veya Örgülü Kûfî diye adlandırılan şekiller de vardır.
Şeyh Hamdullah (XV. yüzyıl), döneminde İslâm dünyasındaki bütün hattatların üstâdı olmuştur. Onun üslûbu Osmanlı hat san'atının gelişmesinde temel alınmıştır. Şeyh Hamdullah, yazı yazarken, Sultan İkinci Bayezid Han hokkasını tutacak kadar saygı görmüştür. Talebesi Hâfız Osman (1699), hat san'atında hocası Şeyh Hamdullah'ı geçmiştir.
Hâfız Osman'la Türk yazı üslûbu yeni bir yükseliş devrine girmiştir. Zamanının bütün hattatları ondan ders almıştır. Sultan Üçüncü Ahmed ve İkinci Mustafa da onun öğrencileri arasında idi. Taş basmasıyle çoğaltılan Mushâf-ı şeriflerle Hâfız Osman'ın şöhreti bugün Hindistan ve Cava'ya kadar bütün İslâm ülkelerine yayılmıştır.
(Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Türk ve İslâm Sanatı, s. 137)
AŞK, MEŞK, NAKKAŞ
Osmanlılarda minyatür ve resim alanında asıl canlılık İstanbul'un fethinden sonra başlar.
Bütün kültür hareketlerinin ve san'atın büyük koruyucusu Fâtih Sultan Mehmed'in himâyesinde geniş ölçüde san'at faaliyetine girişilir.
Osmanlı minyatürcülüğü en parlak dönemini ise Kanunî Sultan Süleyman döneminde yaşar. Bu devirde sarayda Nakkaş-ı İran ve Türk ressamlardan oluşan Nakkaş-ı Rûm adı ile iki ayrı grup vardır. Dönemin en ünlü nakkaşı, asıl adı Haydar Reis olan Nigârî'dir.
(Aslanapa, a.g.e., s.147)
- Bundan sonrası Osman Hamdi, ya'nî resmen Batı taklitçiliği felâketidir.
Bugün ise yeni bir toparlanma hamlesi içine girmiş bulunuyoruz.
Pek tabiîdir ki, unutulmaya yüz tutan, hat, tezhîb, minyatür gibi gelenekli san'atların yenilenerek çağa hitâb edecek şekilde sunulabilmesi (muhafazakâr san'at) bir aşk, bir sevda işidir.
- Başarının yolu ise öncelikle temeli meşk etmekten geçiyor.
Zira, Şeyh Sa'dî'nin Gülistân'da buyurduğu gibi:
Önce fikir sonra söz gelir,
Önce temel sonra duvar gelir!..
SEFA KOYUNCU I TÜRKİYE GAZETESİ - 28 NİSAN 2013