İŞÇİ SENDİKALARI VE CHP
İşçi sendikaları, sınıf hâkimiyetini esas alan Marksist sendikalar ve üyelerinin refahını gaye edinen millî tip sendikalar olmak üzere iki ayrı veçhe arzetmektedir.
Hür demokrasilerde faaliyet imkânı bulan Marksist sendikalarda asıl gaye-açık bilgileri ile proleterya hâkimiyeti tesis etmek, komünist bir düzen kurmaktır. Herşey bu amaca ulaşmak için yapılır.
İşçi hakları savunuculuğu kızıl gayelerini setretmek için kullandıkları bir maskedir. Hür dünya işçisinin refâh içinde olması aslında komünistlerin işine gelmez. Zira sefâlet edebiyatı ile işçiyi kandırmaları zorlaşır. İşçiyi “Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan kimse” olarak tasvir etmeleri, inandırıcı olmaktan uzak hatta gülünç olur. Bu sebeple işçinin ve diğer orta gelirli kitlenin fakirleşmesini isterler.
Burada, Marksist kökenli sendikaların da işçiye ücret atışı sağlamak için çalıştığı hatta bunun için daha çok mücadele ettiği zannı akla gelebilir. Fakat dikkat edilirse sık sık grevlere giderek, oldukça aşırı taleplerle müessese sahiplerini lovakta hatta fabrikasını kapamaya zorladıkları görülür. Böylece, bir yanda hazır işinden ettiği işçiye, diğer taraftan kapanan müesseselerle memleket iktisadiyatina zarara sebep olduğu işçinin yüzüne bakmak.
Zira Marksist sendika için üyelerinin refâhı değil, elinde militan bir kadronun bulunması önemlidir. Çeşitli eğitim ve denemeler sonunda prensiplerine sâdık olarak seçtiği bu militanları besler. Bunlar vasıtası ile müesseselere sızar ve hemen propagandaya kışkırtma hareketlerine girişir. O müessese işçilerini ele geçirinceye kadar mücadeleye devam eder. İtiraz eden işçiler dövülür, tehdit edilir hatta öldürmeye kadar gidilir. Marksist sendika bu hususta militanlarına teminat vermiş, adlî makamlardan kendisini kurtaracağına dair söz vermiştir.
Böylece ülke çapına yayılabildiği oranda bir kargaşadır sürer gider. Fabrikalar kapanır, işsizlik artar. Ülke ekonomisine menfi tesir yapan geniş çaplı grevler, istihsalin durmasına sebep olabileceği gibi, karaborsa ve pahalılık meydana gelmesinde de önemli faktör olur. Zaten ülkeyi kasden çıkmaza sürükleyen sol, bu vasatta düzenin bozukluğu bahanesiyle, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu ilân etmeye başlar. “Unutmayınız ki, komünizm hür memleketleri, işçi grevleri ile perişan ettirmek peşindedir. Komünistler her ne pahasına olursa olsun işçi sendikalarını ellerine geçirmek isterler.”(I)
(Milliyetçilik, bir milleti yükseltmek ülküsüdür. Milliyetçilik demek mensup olduğu milleti sevmek, onun ilerlemesi için çalışmak, milli değerleri, kurumları, dini ve gelenekleri korumak ve devam ettirmek demektir.) Milliyetçi sendikalar, ülke ekonomisini felce uğratacak grevlerden ve hele Marksist sendikalar gibi ideolojik maksatlı boykotlardan, genel grevlerden kaçınmak zorundadırlar. Yazık ki, en büyük işi kuruluşumuz olan Türk-İş topluluğunun bu asli prensiplerinden saptırılarak, Marksist sendikaların gayesi istikâmetinde icraatlara sevkedildiği görülmüştür.
Hatta, sınıf sendikacılığını her fırsatta reddeden, marksizme karşı olduğunu açıkça ilan eden bu en büyük işçi kuruluşunu berhava etmeye matuf komplolar tertip edilmektedir. Bu komploların başında Ecevit’le Halil Tunç’un imzaladığı toplumsal anlaşma gelmektedir.
Toplumsal anlaşma, hukukçuların ve hemen bütün sendikaların itirazına rağmen tatbik safhasına konmuştur. Tamamen Türk-İş camiasını ihata eden bu anlaşma ile işçinin aleyhine olan pekçok şartlar kabul ve icra edilmiştir. Bu anlaşma, işçi ücretlerini dondurmuş işten çıkarmaları kolaylaştırmış ve toplu sözleşme isstemini mânâsız hale getirmiştir. Bu anlaşma ile devlet müesseselerine partinlık resmen sokulmuş ve çalışma hayatında işçinin sürgün edilmesi ilk defa işitilmiştir.
Bilindiği gibi, toplumsal anlaşmanın ilk beşinci maddelerinde şu ibâreler yer almaktadır: “Yönetimde etkinliği engelleyici maddeler toplu sözleşmelere konmayacak, önce partizanlık olduğu hemen her sahadaki icraatiyle sabittir. Onun içindir ki, 1978 senesi boyunca, devlet işletmelerinde bir keyfilik almış yürümüş….
Ve yerleri militan kadrolar yüzbinlere ulaşan işçi, sırf siyâsi maksatlarla işinden atılmış ve yerleri militan kadrolarla doldurulmuştur. Bu anlaşma sirâyet etiş, bir dakika işe işçinin mesâi saatlerinde kadar geç kalanın iki yevmiyesi birden kesilmekle cezalandırılmasına kadar varmıştır. Pek tabii olarak, DİSK eline geçen daha doğrusu kendisine tevdi edilen bu fırsatı azami ölçüde değerlendirme yoluna gitmiştir.
DİSK, toplumsal anlaşmanın işçi aleyhine olup kendilerini bağlamadığını daha ilk etapda ilân etmiş ve milliyetçi sendikaların karşısında teşkilanlanarak ülçe çapında bir suçlama kampanyası başlatmıştır. Dağıttığı bildirilerde, “sendikanız sizi işverene sattı, aleyhinize olan şartları kabul etti. DİSK saflarına katıldığınız takdirde işçi aleyhine olan maddeler uygulatılmayacaktır” gibi ifadelerle işçiyi tahrik etmeye çalışmıştır. DİSK’in işçi sendikalarını ele geçirmek maksadıyla, ülkelerden destek gördüğüne dair pek çok vesika neşredilmiştir.
Buna rağmen zaman zaman CHP’yi de ağır ithamlarla suçladığı görülmektedir. Fakat bu satinidir ve asıl önemli olan CHP’nin DİSK’e karşı kesin bir davranış içinde bulunmamasıdır. DİSK bugün de CHP’yi suçlamakta, “işçi ücretlerini bile IMF tâyin etti, hükümet emperyalist güçlerin emrine girdi” demektedir. Fakat CHP’den ses yok. CHP, DİSK’in yanında ve ona yardımcıdır. Eski bir devlet adamımızın dediği gibi; “Benim de kanaatim odur. Sendikalarda sınıf mücadelesi sloganı etrafında toplanmış birkaç yüz militan, ancak vardır. Bütün gürültüyü koparan, kitleleri kendileri gibi düşünüyormuşçasına gösteren, Türk işçisi adına akıl almaz demeçler veren bu bir avuç militanlardır. Ancak vakit geçirmeden bu milleti sömürenlerin önü alınmazsa, ülkenin felaket noktasına kadar yürüyeceğini, benim gibi herkes görebilir. Söylendiği gibi hükümet bu militanlardan yana değilse, bu macera heveslileri bir haftada hizaya getirilir. Militanları içine sızdığı kitleden ayıklamak lazımdır. Sadece bunu yapacak bir hükümete ihtiyacımız vardır.”
CHP’nin bunca desteğine rağmen DİSK planladığı şekilde muvaffak olamamış, hatta önemli ölçüde üye kaybına uğramışsa, bu Türk işçisinin tezgahlanan oyunu sezmesinden ve komünizme olan nefretinden ileri gelmektedir. Esasta CHP, DİSK’in bütün arzusunu yerine getirmiş, toplumsal anlaşma ile elini kolunu bağladığı Türk-İş camiasını parçala yut dercesine, DİSK’in önüne sermiştir. Daha açığı CHP, “Tavşan kaç, tazıyı tut” darb/ı meselesinde olduğu gibi, komünist platformda demokratik sol bir partiye düşen görevi maharetle yerine getirmektedir.
(I) Komünizm nedir, ne değildir. Berekây Yayınları, Sh. 153
SEFA KOYUNCU I TÜRKİYE GAZETESİ