BU MAAŞLA TEKNOLOJİ ÜRETİLİR Mİ?

BU MAAŞLA TEKNOLOJİ ÜRETİLİR Mİ?

 

          "Memur teknoloji üretir mi?" başlıklı yazımız ses getirdi!

          -Ses devletten, hükümetten mi?

          -Hayır! Zaten devlet ve hükümet eleştirileri bu kadar seri bir şekilde değerlendirmeye alsa, uzaya insanlı araç gönderen dördüncü ülke biz olurduk!

          -Vatandaştan mı?

          -O da değil! Vatandaş olarak çoktandır favorimiz magazin. Teknoloji, üretim de ne? Sen bize bar, pavyon trafiğinden, TV'deki "koçkatımı" programlarından haber ver! Merhum Turgut Özal, bir yurt gezisinde bir istekleri olup olmadığını sorduğu topluluktan, "Begim sen bize bir çanahli anten tahtir; başka derdimiz ne yohtir" cevabını alır. Evet, evet vatandaş olarak bize bir çanaklı anten ve bir renkli ekran yetişir!

          Teknoloji de bu değilmi?

          -İşin espirisi bir yana; ses laboratuardan, üniversiteden; yani teknolojiyi üretmekle görevli kesimden geldi.

          -Fakat nasıl?

          -Ses değil, adeta feryat!

          "Bir dokun, bin ah dinle" derler ya! İşte o hesap.

 

          Elimiz kolumuz bağlı!

          Ülkemizin önde gelen üniversitelerinden birinde görevli bir bilgisayar mühendisinden aldığım elektronik postayı, noktasına virgülüne dokunmadan dikkatlerinize sunuyorum:

           "Merhaba! Habernews web sayfasındaki "Memur teknoloji üretir mi?" başlıklı yazınızı okudum ve size bu e-postayı yazmaya karar verdim.

          Türkiye'nin en büyük üniversitelerinin birinde uzman olarak çalışmaktayım. Bilgisayar mühendisiyim.

          Teknolojinin geliştirileceği yerlerin başında üniversiteler gelmektedir. Fakat üniversitelerdeki araştırmacılara sağlanan imkânlar o kadar kısıtlı ki, bu şartlar altında bir şeyler üretebilmek neredeyse imkânsız!

          Bugün bir araştırma görevlisi 840 YTL kazanıyor. Üstelik sözleşmeli çalıştırılıyorlar ve araştırma görevliliği bitince, öğretim üyesi olma garantileri yoktur. Yani doktoradan sonra "hadi sana güle güle" diyebilirler.

          Uzmanların durumu da bundan pek farklı değil. 2 yıl yüksek lisans ve 4 yıl doktoradan sonra şansınız iyi gitti diyelim, yardımcı doçent oldunuz. Aldığınız ücret 1250 YTL. Sonrasında doçentlik ve profesörlük.

          -Yaş kaça dayandı?

          -Kırka.

          Buluşları yapan insanların o buluşları kaç yaşlarında yaptıklarına bir bakalım:

          -Einstein rölativite teorisini 26 yaşında yayınladı.

          -Isaac Newton yerçekimini 23 yaşında keşfetti.

          -Edison gramafonu 30 yaşında, ampulü 32 yaşında buldu.

          İnsanlar en verimli yıllarında parasızlığa, gelecek kaygılarına mahkâm ediliyor. Bırakın yurt dışı kongrelere katılmayı, yurt içi kongrelere gidip bildiri sunayım derseniz, en az 3 gün (kendi cebinizden) konaklama, yiyecek ve yol parası vermelisiniz.

          Bu miktar da maaşın epey üstünde olacaktır.

          Özel sektörden bahsedelim biraz da; özel sektör neyin peşinde?

          - Kısa yoldan en fazla para kazanmanın.

          - Ya ithalâtla uğraşıyolar, ya da kolay üretilip bol para kazandıran şeyler yapıyorlar.

          - TÜBİTAK, ar-ge projeleri için büyük destekler veriyor şirketlere ama şirketler ne yapıyor?

          Ar-ge projesi yerine, kolay para kazandıracak, TÜBİTAK'tan büyük miktarda hibe alınabilecek projeler üretiyorlar.

          Özel sektör, çalışanlarını gece 11'lere kadar çalıştırıyor, 2-3 bin YTL ödediği personelin primlerini asgari ücretten yatırıyor, daha ucuza çalışacak adam bulunca da işten çıkarıyor.

          - Büyük holdingler ne yapıyor bu arada?

          - Sadece ithalât.

          - Üretim dedikleri şey, montajdan ileriye gitmiyor.

          Böyle bir sistemin içinde ne devlette çalışan araştırmacılar, ne de özel sektörde çalışanlar birşeyler yapabilirler.

          Devlet, kendi araştırmacılarına sahip çıksa ( özerk kurumlardaki güvenlik görevlileri kadar maaş verse yeter) emin olun ki bu insanlar çok iyi şeyler başarırlar.

 

          - Herkes çok istekli, çok azimli ama nereye kadar!

          - Maddi imkânsızlıklar insanın elini kolunu bağlıyor.

          - İyi günler".

          - Sizin bu trajediye eklemek istediğiniz bir şey var mı?

          - Şahsen ben, bu değerli bilgisayar mühendisinin bütün söylediklerine aynen katılıyor; olayın içinden biri olarak, yaşadıklarını, gördüklerini ve hissettiklerini bizlerle paylaştığı için kendisine teşekkür ediyorum.  

 

          - Ve her uzmanı, akademisyeni, bu değerli mühendisimiz gibi, işin içine politika ve ideoloji katmadan meselelerimize sahip çıkmaya, konuşmaya, yazmaya ve samimi birer "cesur yürek" olmaya çağırıyorum!

          - Hükümet mi?

          - Bu sese; pardon, çığlığa kulak verip vermemek, kendi bileceği iş!