Şadi Çalık’ın Soyut Eseri

YAŞADIKÇA I Şadi Çalık'ın Soyut Eserleri

 

           Sene 1973...

           Etibank Seydişehir Alüminyum Tesisleri Araştırma ve Laboratuarlar Müdürlüğünde laborant olarak çalışıyorum.

           Bölüm şefimiz beni, beraberinde getirdiği kişi ile tanıştırıyor:

           - Sefa Bey; misafirimiz Şadi Çalık, müdürlük binamızın önündeki anıtı boyamak için gerekli test çalışmalarını laboratuarımızda yapacak.

           Kendisine yardımcı olur, ihtiyaç duyduğu materyalleri verirsiniz.

           - Elbette efendim. Hoş geldiniz Şadi Bey!

           Kısa bir hoş beşten sonra, konuşmaktan çok çalışmayı seven misafirimle tezgâh başına geçiyor ve hemen işe koyuluyoruz. 

           Boyada istediği rengi tutturmak ve tabiî ki çevreye dayanıklılığı sağlamak için epeyce deney yapıyor.

           Birlikte çalıştığımız iki hafta içerisinde birkaç defa  sormama rağmen, "İstanbul'da bir atölyede çalışıyorum" demek dışında,

           mesleği ve kariyeri hakkında pek bir şey söylemiyor.

           Ben de fazla üzerinde durmuyorum.

           Nihayet, çalışmalarını tamamladıktan sonra da vedalaşıp gidiyor.

 

           ÇİZGİNİN MEKÂNDA DEĞERİ

           Aradan uzun zaman geçiyor.

           Sene 1979...

           24 Aralık akşamı televizyonda haberleri izlerken, ekranda fotoğrafını görünce dikkat kesiliyorum. Sunucu şöyle diyor:

           - Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü Başkanlığı da yapan Prof. Şadi Çalık vefat etti.

           Yurt içi ve yurt dışında birçok ödülün sahibi olan Çalık, 1977'de Devlet Sanatçısı Ödülünü almıştı.

            Bunları işitince, dudaklarımdan gayri ihtiyari, "Vay be... Şadi Bey, meğer neymiş" cümlesi dökülüyor.

            Ve, sene 2013...

            İlk tanışmamızdan 40 yıl sonra Şadi Çalık, tekrar karşıma çıkıyor.

            Çağdaş san'atı araştırırken; kızı Siren Çalık'ın yazdıkları ve başka kaynaklardan, Şadi Çalık'ın, Türkiye'de soyut heykelin öncülerinden olduğunu öğreniyorum. 

            1949'da Paris'e giden Şadi Çalık, burada bir yıl kalıyor; çağdaş san'atın İkinci Dünya Savaşı sonrası öncülerini tanıyor.

            Rue de la Grand Chaumiere'deki Soyut Sanatlar Atölyesi'nde çalışıyor. 

            Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, soyut heykel; Doğu ve özellikle İslâm san'atlarının etkisinde kalan Paris Okulu ressamlarının yaptığı soyut (nonfigüratif) resme paralel;  klasik Yunan ve Roma heykel san'atına tepki olarak gelişen, çağdaş bir san'at akımıdır..

            Nitekim, 1957'de inşaat demirinden yapıp sergilediği soyut heykeli ile büyük yankı uyandıran Şadi Çalık; "Minimumizm" adını verdiği, Türkiye'de bir ilk olan ve günümüzde de önemi gittikçe artan bu ilginç çalışması ile "tek bir çizginin mekânda değerini göstermek" istemiştir. 

 

            SAN'ATLARIN SENTEZİ AKIMI

            Şadi Çalık, 1955'te Ankara Etibank Genel Müdürlüğü yeni binası cephesi için açılan yarışmada Türkiye'de yapılan ilk soyut rölyef ile birincilik ödülü alıyor; ancak eser, anlaşılamaz endişesiyle uygulanamıyor. Bu rölyef, mimarî ve güzel sanatların bütünlüğünü savunan  "sana'tların sentezi" akımının Türkiye'deki ilk örneği sayılıyor (ki; camiler, minâreler, çeşmeler ve muhtelif yapılardaki dış cephe taş ve ahşap süsleme san'atlarını dikkate aldığımızda, Selçuklu ve Osmanlı san'atının da "mimarî ve güzel sanatların sentezi" çizgisinde olduğunu söyleyebiliriz). 

           Şadi Çalık'ın soyut eserleri arasında ayrıca, Ankara Kızılay'daki Yapı ve Kredi Bankası binası cephesine yaptığı bir amblem-rölyef ile aynı binanın girişine, Selçuk Kûfî yazısından ilhamla çalıştığı bir rölyef de yer alıyor.

           Sözün özü:

           -Prof. Şadi Çalık'ın çağdaş Türk soyut san'atındaki öncü rolünü, vefatından 32 yıl sonra da olsa bugün çok daha iyi anlıyoruz!..

 

Sefa KOYUNCU I Türkiye Gazetesi I - 7 Nisan 2013

 

Dosyalar