YAŞADIKÇA I Çivisi Çıkan Özgür Sanat
San’at yapıyorum diye çırılçıplak ortaya çıkılabilir mi, çıkılamaz!
Ama şimdi tiyatroda o iddiada olanlar var.
Batılılaşma uğruna çok şeyimizi kaybettik.
Artık her şeyin çivisi çıktı.
Nasıl “özgür san’at” diye bir kavram varsa, karşılığında “muhâfazakâr san’at” da olmalı.
-Prof. Uğur Derman‘ın bu tespitlerine katılmamak mümkün mü?
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü (2009) sâhibi Uğur Derman, Akşam gazetesinden (28 Mart 2012) Şenay Yıldız‘ın, “Prof. Mustafa İsen‘in muhâfazakâr estetik ve san’at normlarının oluşturulması yönündeki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna şu cevâbı veriyor:
- Bu konuşmada muhâfazakâr san’at denilmekle; edep dışına taşmayan, müstehcenlik sınırlarını zorlamayan bir anlayış kastediliyor. Ki, ben de aynı görüşteyim. Tiyatro, “san’at” adı altında terbiyesizlik yuvası olmamalı. Aynı kavram bütün güzel san’atlar ve edebiyat için de geçerlidir.
GROTOWSKI TİYATROSU
Günümüz tiyatrosunda, Polonyalı Jerzy Grotowski (1933-1999)’nin oluşturduğu Çıplak Tiyatro teknikleri kullanılarak, çok sayıda oyun sahneye aktarılmaktadır. Garaj İstanbul‘un konuğu olarak Türkiye‘ye gelen Belçikalı tiyatro grubu Abattoir Ferme, Titanların Düşüşü adlı oyunlarında bir balta ile dünyayı yok eden bir bombayı, kadınların çırılçıplak bedenleri ile aşkı, ölümü ve sapıkça fantezileri anlatmışlardı.
Seyyar Sahne‘nin oynadığı, Oğuz Atay‘ın Tehlikeli Oyunlar adlı romanının sahneye uyarlanışı da Grotowski teknikleri ile olmuştur. İnsan bedeninin bir apartman, deniz ve çeşitli nesneler oluşturması; sahnede duran iki salıncağın insanı, duyguları temsil edişi bu mantığın ürünüdür.
Yine Stüdyo Tiyatro’nun oynadığı Marquez‘in Yüz Yıllık Yalnızlık adlı eserinden uyarlanan oyun da Grotowski teknikleri ile donatılmıştır. Bütün oyunlarda, toplum bu konu hakkında ne düşünür kaygısı bir kenara itilmiştir.
İskender Pala‘nın eleştirdiği (14 Şubat 2012 Zaman), Şehir Tiyatroları‘nda oynanan, “Günlük Müstehcen Sırlar” adlı oyunun da Grotowski tekniğiyle sahnelendiği gâyet açık. Oyun, sahneye yerleştirilen bir çıplak kadın heykelinin önünde, yarı çıplak iki teşhirci sapık erkeğin diyaloğu şeklinde geçiyor.
Uğur Derman‘ın da ifâde ettiği gibi (özelden değil), “Devlet Tiyatrosu‘ndan, İstanbul Şehir Tiyatrosu‘ndan bahsediyoruz. Bunlar bizim paramızla kurulmuş, bizim paramızı yiyen müesseseler. Bugün iş serbestlik nâmına küfür etmeye kadar varıyor.”
TOPLUM KARAR VERECEK
“Türkiye‘nin edep, terbiye anlayışı bundan 30-40 sene önce zâten muhâfazakâr olduğu içinhiç sızıltı çıkmıyordu. Eskiden her şey edep dâiresi içinde olurdu. O sebeple bunları kanunla değiştirmeye gerek yoktu. Şimdi her şeyin çivisi çıktığı için böyle bir konuşmaya ihtiyaç duyuldu.
(Muhâfazakâr san’atın normlarını oluşturma) teklifi, Prof. Mustafa İsen tarafından ortaya atılmıştır, gerisine topluluk karar verecektir.”
Prof. Uğur Derman‘ın, “Başında “muhâfazakâr” veya başka bir sınırlayıcı sıfat olursa, san’at olur mu” şeklindeki bir suâle verdiği cevap ise şöyle:
- San’at hiçbir zaman hür olmaz ki, insan topluluğunda olmasına imkân yok.
San’at yapıyorum diye çırılçıplak ortaya çıkılabilir mi, çıkılamaz! Şimdi tiyatroda o iddiada olanlar var. Nasıl “özgür sanat” diye bir kavram varsa, karşılığında “muhâfazakâr san’at” da olması lâzım.
- Ya’ni, muhâfazakâr san’atı, özgür san’atın karşısına mı koyuyorsunuz ?
- Evet, aynen öyle!..
Sefa KOYUNCU - Türkiye Gazetesi - 23 Aralık 2012
http://tg.com.tr/makaledetay.aspx?ID=559235