Mehmet Nuri Yardım
09.08.2015 Eskiden bir gazeteci yazar vefat ettiğinde, merhumun çalıştığı ceridenin dışındaki gazeteler bu habere genişçe verir, hatta köşe yazarları Hakka yürüyen meslektaşlarından uzun uzadıya bahsederlerdi. Şimdi bu güzel âdet neredeyse unutuldu. Gazetecinin çalıştığı gazete bile haberi küçücük vermeye başladı. Bu ölümleri görmeyen, fark etmek istemeyen günümüzün acar gazetecileri bilmezler mi ki yarın öbür gün onlar da dostlarının omuzlarında o tabuta binip mezarlığa doğru yol alacaklardır. Neyse ki bu konuda Milat gazetemiz, duyarlı ve örnek yayıncılık sergiliyor. Okuyucuları en geniş yazılarla aydınlatıyor. Bu vesile ile yakından tanıdığımız bir gazeteci dostumuzu rahmetle yâd edelim.
Geçen gün bilgisayarı açtım, facebook sayfama baktım ve arkadaşım İrfan Atasoy'un verdiği vefat haberini gördüm. Duyuru şöyleydi: “Türkiye gazetesinde eski kültür sanat sayfası editörü ve yazarlığı yapan değerli insan ve kültür adamı Sefa Koyuncu abimiz akşam saatlerinde vefat etti. Cenazesi Eyüp Camii'nde 5 Ağustos günü öğle namazına müteakip Eyüp Mezarlığı'na defnedilecek. Allahü teala rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.” Şaşırmıştım, bazı acı haberlere hani hemen inanamazsınız değil mi, inanmak istemezsiniz daha doğrusu. Ben de kısa bir şaşkınlıktan sonra ikimizin de çalıştığı gazeteyi aradım. Evet, haber doğruydu. Gazeteci yazar dostumuz Sefa Koyuncu hakiki âleme, öte dünyaya göç etmişti. Kısa bir süre önce kalp rahatsızlığı geçirmiş ve hastanede yatmıştı. Elden ne gelir? Dillerimizden dua ve Fatihalar akar gider ancak. Bir de son vazife yerine getirilir. Eyüp Sultan'a vefalı dostları, yakınları ve meslektaşları koşup geldi. Cenaze namazından sonra Eyüp Sultan Mezarlığı'na çıktık. Defin sırasında haklar helâl edildi, rahmetler dilendi, Kur'an okundu ve hüzünle dönüldü.
Ölümler ard arda geliyor. Yakın bir gelecekte kültür sanat ve basın yayın dünyasından birkaç yârân bizi bırakıp hakiki dünyaya göç etti. Erol Mermer, Ali Nar, Emir Kalkan, Salih Özcan ve şimdi de Sefa Koyuncu… Elbette bu mecburi yoldan hakiki âleme geçilecek, biz de oraya gideceğiz.
Kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan Sefa Koyuncu, 65 yaşındaydı. 1950 yılında Konya'da dünyaya gelmişti. Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştu. Kaleme aldığı eserler, Don Kişot Sendromu- Ermeni Soykırımı Komedyası, (BKY, 2001), Irak'ta Kanlı Şafak (şiirler, Mavi Web, 2004) ve Sanatta Muhafazakâr Yapılanma (ACTA Medya, 2014).
Sefa Koyuncu ile ilk tanışmamız yıllar öncesine dayanır. Belki de 20 sene evveline. Ben Türkiye gazetesinin kültür sanat servisini yönetiyorum. Gazetenin başında Nuh Albayrak var. Bir ara beni çağırdı ve “Sizi Konya'dan bir arkadaşımla tanıştıracağım. Kendisi iyi edebiyatçıdır, sayfamızda yazmak istiyor.” dedi. Çok sevinmiştim, Anadolu'da olup da eli kalem tutan insanlarımıza daha çok sahip çıkılması gerektiğini düşünüyordum. Şimdi de aynı kanaatteyim. İstanbul'dakiler bir şekilde kendilerini anlatabiliyor, yazacak bir mecra bulabiliyorlar. Ama taşra yazarları öyle değil. Onlar genelde mahcup, çekingen ve geri plânda kalmayı seviyorlar. Sanki yazmak sadece İstanbul'da yaşayanların hakkıymış gibi yanlış bir kanaat yaygın. Hâlbuki iyi bir araştırma yapılırsa bir çok iyi yazarın Anadolu'nun ücra köşelerinden çıktığı görülür. Neyse o ayrı bir bahis.
Biz Sefa Beyle tanıştık, dost olduk ve hep görüştük. Konya'dan bize yazılar, röportajlar gönderdi, hepsini yayımladık. Ve bir gün İstanbul'a çıkageldi. Artık Konya'dan İstanbul'a göç etmiş, şehr-i azize yerleşmişti. Buna daha çok sevindim. En azından yazılarını daha düzenli takip eder, kitaplarını yayımlatırdı. İhlas Holding'e girdi, Türkiye gazetesinde çalışmaya başladı. Belli bir dönemden sonra kültür sanat sayfasının başına geçti. Bu merhaleler arasında irtibatımız hep devam etti. Gazetenin kültür sayfasını idare etmeye başladığı zaman daha sık görüşüyorduk. Çünkü çalıştığım Kubbealtı Vakfı ile kurucularından olduğum ESKADER'in haberlerini gönderiyordum. Zaman zaman yayımlanıyordu. Haberlerimiz çıkmadığı zaman sitem ediyordum, o da yersizlikten şikâyetçiydi. Kültür haberlerinin küçük de olsa verilmesi gerektiğini, çünkü bu tür toplantıların haberlerini gören okuyucuların programlara katıldığını ısrarla söyleyince bir gün kendisinden şu epostayı almıştım:”Mehmet Bey, tavsiyenizi dikkate alarak bugünden itibaren ‘Nerede Ne Var?' başlıklı kutuda etkinlik haberlerini kısa spotlar halinde vermeye başladık. Sayfamızın, gazetemiz internet sitesinde yer alması konusunu da ilgililere ilettik. İlginiz için teşekkür eder, işlerinizde kolaylıklar dilerim.”
Serviste yardımcısı yoktu. Zaten bu dert eski. Gazetelerin yöneticileri ne hikmetse spor sayfalarına 20-30 eleman doldururken kültür sanat servisine bir kişiyi bile çok görürler. Alt tarafı kültür sayfası, ne olacak, kolay dolar. Olmadı, dolmadı, Anadolu Ajansı'nın haberleriyle çıkarırsın. Kolay zannedilir ama değil. İyi bir kültür sanat sayfası en az iki veya üç kişi ister. Neyse bu da ayrı bir dert.
Sefa Bey, sadece şiir yazan, yazı yazan iyi bir edebiyatçı değildi, aynı zamanda bu mevzular hakkında düşünmeyi de severdi. “Üçüncü Yeni, Ölçülü şiir, kurallı nesir” adlı bir tezi vardı. Nazmın da, nesrin de kaidelere uygun yazılması gerektiğini söylerdi. Bunun kavgasını verdi, ama sanırım derdini edebiyat dünyasına tam anlatamadı. Bu hercümerç içinde kim kimi dinliyor ki? Sloganların, hakikatlerin önünü çoğu zaman kestiğini görüyoruz. İç sızısı, meselesi, dâvâsı olan, mütebessim ve kalender bir ağabeyimizdi. Gazete ve dergilerde kalan yazıları kitaplaşmalı. Onu arayacağız ve hiç unutmayacağız. Akibeti güzel, ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet olsun. Rabbim ona rahmet eylesin, lütfuyla muamele kılsın.
KAYNAK: http://m.milatgazetesi.com/sefa-koyuncu-makale-71710
09.08.2015
Sefa Koyuncu
Eskiden bir gazeteci yazar vefat ettiğinde, merhumun çalıştığı ceridenin dışındaki gazeteler bu habere genişçe verir, hatta köşe yazarları Hakka yürüyen meslektaşlarından uzun uzadıya bahsederlerdi. Şimdi bu güzel âdet neredeyse unutuldu. Gazetecinin çalıştığı gazete bile haberi küçücük vermeye başladı. Bu ölümleri görmeyen, fark etmek istemeyen günümüzün acar gazetecileri bilmezler mi ki yarın öbür gün onlar da dostlarının omuzlarında o tabuta binip mezarlığa doğru yol alacaklardır. Neyse ki bu konuda Milat gazetemiz, duyarlı ve örnek yayıncılık sergiliyor. Okuyucuları en geniş yazılarla aydınlatıyor. Bu vesile ile yakından tanıdığımız bir gazeteci dostumuzu rahmetle yâd edelim.
Geçen gün bilgisayarı açtım, facebook sayfama baktım ve arkadaşım İrfan Atasoy'un verdiği vefat haberini gördüm. Duyuru şöyleydi: “Türkiye gazetesinde eski kültür sanat sayfası editörü ve yazarlığı yapan değerli insan ve kültür adamı Sefa Koyuncu abimiz akşam saatlerinde vefat etti. Cenazesi Eyüp Camii'nde 5 Ağustos günü öğle namazına müteakip Eyüp Mezarlığı'na defnedilecek. Allahü teala rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.” Şaşırmıştım, bazı acı haberlere hani hemen inanamazsınız değil mi, inanmak istemezsiniz daha doğrusu. Ben de kısa bir şaşkınlıktan sonra ikimizin de çalıştığı gazeteyi aradım. Evet, haber doğruydu. Gazeteci yazar dostumuz Sefa Koyuncu hakiki âleme, öte dünyaya göç etmişti. Kısa bir süre önce kalp rahatsızlığı geçirmiş ve hastanede yatmıştı. Elden ne gelir? Dillerimizden dua ve Fatihalar akar gider ancak. Bir de son vazife yerine getirilir. Eyüp Sultan'a vefalı dostları, yakınları ve meslektaşları koşup geldi. Cenaze namazından sonra Eyüp Sultan Mezarlığı'na çıktık. Defin sırasında haklar helâl edildi, rahmetler dilendi, Kur'an okundu ve hüzünle dönüldü.
Ölümler ard arda geliyor. Yakın bir gelecekte kültür sanat ve basın yayın dünyasından birkaç yârân bizi bırakıp hakiki dünyaya göç etti. Erol Mermer, Ali Nar, Emir Kalkan, Salih Özcan ve şimdi de Sefa Koyuncu… Elbette bu mecburi yoldan hakiki âleme geçilecek, biz de oraya gideceğiz.
Kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan Sefa Koyuncu, 65 yaşındaydı. 1950 yılında Konya'da dünyaya gelmişti. Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştu. Kaleme aldığı eserler, Don Kişot Sendromu- Ermeni Soykırımı Komedyası, (BKY, 2001), Irak'ta Kanlı Şafak (şiirler, Mavi Web, 2004) ve Sanatta Muhafazakâr Yapılanma (ACTA Medya, 2014).
Sefa Koyuncu ile ilk tanışmamız yıllar öncesine dayanır. Belki de 20 sene evveline. Ben Türkiye gazetesinin kültür sanat servisini yönetiyorum. Gazetenin başında Nuh Albayrak var. Bir ara beni çağırdı ve “Sizi Konya'dan bir arkadaşımla tanıştıracağım. Kendisi iyi edebiyatçıdır, sayfamızda yazmak istiyor.” dedi. Çok sevinmiştim, Anadolu'da olup da eli kalem tutan insanlarımıza daha çok sahip çıkılması gerektiğini düşünüyordum. Şimdi de aynı kanaatteyim. İstanbul'dakiler bir şekilde kendilerini anlatabiliyor, yazacak bir mecra bulabiliyorlar. Ama taşra yazarları öyle değil. Onlar genelde mahcup, çekingen ve geri plânda kalmayı seviyorlar. Sanki yazmak sadece İstanbul'da yaşayanların hakkıymış gibi yanlış bir kanaat yaygın. Hâlbuki iyi bir araştırma yapılırsa bir çok iyi yazarın Anadolu'nun ücra köşelerinden çıktığı görülür. Neyse o ayrı bir bahis.
Biz Sefa Beyle tanıştık, dost olduk ve hep görüştük. Konya'dan bize yazılar, röportajlar gönderdi, hepsini yayımladık. Ve bir gün İstanbul'a çıkageldi. Artık Konya'dan İstanbul'a göç etmiş, şehr-i azize yerleşmişti. Buna daha çok sevindim. En azından yazılarını daha düzenli takip eder, kitaplarını yayımlatırdı. İhlas Holding'e girdi, Türkiye gazetesinde çalışmaya başladı. Belli bir dönemden sonra kültür sanat sayfasının başına geçti. Bu merhaleler arasında irtibatımız hep devam etti. Gazetenin kültür sayfasını idare etmeye başladığı zaman daha sık görüşüyorduk. Çünkü çalıştığım Kubbealtı Vakfı ile kurucularından olduğum ESKADER'in haberlerini gönderiyordum. Zaman zaman yayımlanıyordu. Haberlerimiz çıkmadığı zaman sitem ediyordum, o da yersizlikten şikâyetçiydi. Kültür haberlerinin küçük de olsa verilmesi gerektiğini, çünkü bu tür toplantıların haberlerini gören okuyucuların programlara katıldığını ısrarla söyleyince bir gün kendisinden şu epostayı almıştım:”Mehmet Bey, tavsiyenizi dikkate alarak bugünden itibaren ‘Nerede Ne Var?' başlıklı kutuda etkinlik haberlerini kısa spotlar halinde vermeye başladık. Sayfamızın, gazetemiz internet sitesinde yer alması konusunu da ilgililere ilettik. İlginiz için teşekkür eder, işlerinizde kolaylıklar dilerim.”
Serviste yardımcısı yoktu. Zaten bu dert eski. Gazetelerin yöneticileri ne hikmetse spor sayfalarına 20-30 eleman doldururken kültür sanat servisine bir kişiyi bile çok görürler. Alt tarafı kültür sayfası, ne olacak, kolay dolar. Olmadı, dolmadı, Anadolu Ajansı'nın haberleriyle çıkarırsın. Kolay zannedilir ama değil. İyi bir kültür sanat sayfası en az iki veya üç kişi ister. Neyse bu da ayrı bir dert.
Sefa Bey, sadece şiir yazan, yazı yazan iyi bir edebiyatçı değildi, aynı zamanda bu mevzular hakkında düşünmeyi de severdi. “Üçüncü Yeni, Ölçülü şiir, kurallı nesir” adlı bir tezi vardı. Nazmın da, nesrin de kaidelere uygun yazılması gerektiğini söylerdi. Bunun kavgasını verdi, ama sanırım derdini edebiyat dünyasına tam anlatamadı. Bu hercümerç içinde kim kimi dinliyor ki? Sloganların, hakikatlerin önünü çoğu zaman kestiğini görüyoruz. İç sızısı, meselesi, dâvâsı olan, mütebessim ve kalender bir ağabeyimizdi. Gazete ve dergilerde kalan yazıları kitaplaşmalı. Onu arayacağız ve hiç unutmayacağız. Akibeti güzel, ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet olsun. Rabbim ona rahmet eylesin, lütfuyla muamele kılsın.
KAYNAK: http://m.milatgazetesi.com/sefa-koyuncu-makale-71710