HÜZÜN ŞARKISI

HÜZÜN ŞARKISI

 

Denizler gibi dalgalı,

Şafaklar kadar mânâlı,

Bulmuştu geçen ömrünü…

Çevirip yaşlı gözünü,

Baktı oynayan çocuğa,

Koşuyordu uçurtmayla;

İp yumağı bir elinde,

Hüzün şarkısı dilinde:

“Gelir geçer sanki rüyâ,

Şu vefâsız yalan dünyâ!

Giden gelmez, gelen durmaz,

Bu dünyâ kiseye kalmaz!”

Dinledi öyle hayıfla,

İhtiyâr pek de zayıfça:

“Geçip gitti ömür” dedi:

Uçurtma uçurur gibi.

Derken canhıraş çığlıklar,

Top oynuyordu çocuklar.

Dedi, dünyâ değirmeni,

Toz gibi öğüttü beni.

Koştu sanki böylesine,

Meşin yuvarlar peşide.

Gerçi henüz çocuk bunlar,

Lâkin yine de duysunlar:

“Susuz tarla olur kıraç,

Yaş iken eğilir ağaç!”

Bitmemişti daha sözü,

Bir feryatla açtı gözü:

Dediler büyük kavga var,

Devriliyor sanki dağlar!

Varıp koşan ehâliye,

Suâl etti; “Acep niye?”

“Vatan kurtulacak” anla!,

Dediler “Akan kanla!”.

“Çılgınlık!” dedi ihtiyâr;

Vatan asıl böyle batar1

Gerçi ağarttım ya hem de,

Saç sakalı değirmende.

Geçti ömrüm velâkin siz,

Görürüm genceciksiniz!

El ele gönül gönüle,

Vererek geldik bugüne

Korunduk parçalanmaktan;

Düşmanlara yem olmaktan.

İmânımız sâyesinde,

Millet kaldık böylesine.

Çalışmalı bu imânla,

Ki mümkün olsun kalkınma.

Tefrika denen canavar,

Girerse milleti yakar!

Düşersek birbirimize,

Yazık olur hepimize.

Ne vatan kalır ne millet,

Ne de şu biricik devlet!

Diye iç döktü ihtiyâr,

Ki öyle olu bahtiyâr.

Sonra bakıp batan güne,

Dedi günüm geçti yine,

Getirir hep hây-ü huyâ,

Şu vefasız yalan dünya!

 

 

SEFA KOYUNCU I 1985