PAZAR MUHABBETİ I 2000 YILININ MUHTARI (TÜRKİYE PAZAR) - 2003

PAZAR MUHABBETİ I 2000 YILININ MUHARI
 
Sahi siz mahallenizin muhtarını tanıyor musunuz? Kimdir? Nedir? Nerededir? Ne iş yapar?
 
Şahsen ben tanımıyordum. Fakat geçenlerde bir ikâmetgah ilmühaberi lâzım olunca, şu sokak senin, bu cadde benim derken muhtarımızı buldum. Dükkanında ayakkabı tamir ediyordu. Selâm verip evraklarını uzattı. Yaşlı adam gözlüğünün üzerinden bakarak hangi sokakta oturduğumu sorup, cevabını aldıktan sonra, ayakkabı çivilerinin bulunduğu bir kutudan çıkardığı mühür ve stampa ile evraklarımı mühürledi. Sonra da imzalayıp uzattı. Ancak çıkıp gitmektense muhtarla biraz sohbet etmek geldi içimden. Böylece oldum olası merak ettiğim şu muhtarlık mesleği ve müessesesi hakkında sağolsun mâmulat sâhibi olacaktır.
 
Muhtar Tahir Efendi, beni kırmadı ve suallerimi cevaplandırdı. İşte sorular ve cevapları:
- Kaç yıllık mahalle muhtarısınız?
- Onbir-on iki yıl var.
- Mühürden kaç para alıyor sunuz?
- Beşti, yedi oldu. Yedi bin lira yani.
- Ya maaşınız!
- Ayda Altıyüz bin lira civarında.
- Mahalle muhtarı olarak ne gibi işler yapıyorsunuz? Evrak mühürleme dışında.
- Bizim aslî görevimiz mahallemizde ikâmet edenlerin nüfus, yer değiştirme, seçim gibi işlerini
takip etmektir.
- Başka? Meselâ mahalledeki fakir, işsiz insanların durumuyla ilgili… Ne bileyim mahallenin temizliği, dirliği, düzenliği gibi meselelerle ilgili göreviniz yok mu?
- Hayır. O dediğin işlere belediye bakar. Kaymakamlık bakar. Mahalle muhtarının hususi bir yeri, bütçesi neyi yoktur. Ancak köy muhtarlarının var.
- Köy muhtarlığı daha mı farklı/
- Farkı şu: Köy muhtarlığı mahalle muhtarlığından daha zordur. Hükümetin emirlerini köylüye duyurmak, köyde dirlik düzenliği sağlamak. Bulaşıcı hastalıkları ilgililere haber vermek. Askerliği gelen gençleri askere yollamak.
 
Evleneceklerin kânuni muamelelerini yapmak. Köylüleri imeceye çağırmak. İhtiyaç duyulan parayı köylüden toplamak. Köylüye öğüt vermek. Köye gelen devlet memurlarına yardım etmek vesâire gibi birçok görevleri var.
 
 
MEMUR MU DEĞİL Mİ
Muhtar Tahir Efendi köy muhtarının görevlerini öylece ıraladıktan sonra sormaya devam ettim:
- Köy muhtarının maaşı da farklı mı?
- Hayır, köy muhtarın da benim gibi ayda altıyüz bin lira alıyor. Üstelik mühür parası alma hakkı da yok.
- Pekâla sizin statünüz nedir; devlet memuru musunuz?
- Elbette devlet memuruyuz. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın geçenlerde yayınladığı bir genelgede şu ifadeler yer alıyor: “Muhtarlar seçimle iş başına geldikleri için memurlardan tamamen farklı bir statüye tabidirler. Muhtarları memur saymak mümkün olmadığı için vali ve kaymakamlar, muhtarları görevden alma yetkisine sâhip değildir. Görevlerini kötüye kullanan muhtarlar hakkında Memurun Muhakemat Kanunu’na göre soruşturma açabilirler.
- Yani?
- Yani memur olup olmadığımız konusunda benim de biraz kafam karıştı. Öyle yada böyle idare edip gidiyoruz işte.
- İyi de bu muhtarlık müessesesi islâh edilse, 2000 yılına yaraşır şekilde yetki ve
mes’uliyetlerle donatılsa. Muhtarlığın sekreteryası, hizmet binası, kolluk kuvvetleri, bütçesi olsa daha iyi olmaz mı?
- Elbette işte o zaman, biz de muhtarı olduğumuz mahallenin her işiyle ilgilenebiliriz. Ayakkabıcı dükkanını bırakıp makamımıza otururuz. Bütün mahalle sakini ailelerin muntazaman dosyasını tutarız. Hastalığıyla sağıyla, fakiriyle, yetimiyle, işsiziyle ilgilenir, mahallemizin ekonomik seviyesini yükseltmeye çalışırız. Fakat nerde!...
- Mahalli idareleri güçlendirmeye önce muhtarlık müessesesinden başlamalı. Bu mesleği câzip
hâle getirmeli ki, tahsilli gençler bu işe el atsın; öyle değil mi?
- Elbette, elbette muhtarların çoğu benim gibi. Çoğu ancak okur yazar. Kimi benim gibi
ayakkabı tamircisi, kimi lokantacı, kimi bakkal. Muhtarlık ek iş yani. Aldığımız maaş ailemizi geçindirse niye ek iş yapalım ki? Gider mahallenin bir eksiğini tamamlamaya çalışırız.
 
YILIN BAŞARILI MUHTARI
Muhtar Tahir Efendi’ye yılın başarılı muhtarı seçilen Kemal Koç’u tanıyıp tanımadığını sordum.
- Tanıyorum. Ankara’da yapılan törene ben de iştirak ettim. Trabzon Gülbahar Hatun Mahallesi Muhtarı Kemal Koç’a “Yılın Başarılı Muhtarı Plâketi’ni” bizzat Başbakan Süleyman Demirel verdi. Başbakan törende yaptığı konuşmada göğsümüzü kabarttı. Dedi ki; “Muhtarlar benim temsilcimdir. Ben ne isem muhtarlar da odur.”
- Yılın Başarılı Muhtarı seçilen ve plaketini bizzat Başbakan’ın elinden alan Kemal Koç’un belediyeden kovulduğunu da duydun mu?
- Ciddi misin? Duymadım nasıl olmuş?
-  Gülbahar Hatun Mahallesi’nde ikâmet eden sekiz nüfuslu Kırıcı ailesi oturdukları gecekondunun üzerine tek gözlü bir oda yapınca belediye bunu yıkmak istemiş. Başarılı muhtar Kemal Koç, bu fakir ailenin mağdur edilmemesi için belediyeden ricaya gidince “Bu iş seni ilgilendirmez muhtar” diyerek kapıdışarı edivermişler…
 
YAŞADIĞIM GİBİ
İnternet sitelerinden birinde okuduğu bir fıkra, O’nu güldürmekten çok düşündürdü ve biraz gerilere götürdü. Fıkra şöyleydi:
“Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını akordiyona dönmüş bir halde bulur.
Cam sileceğine bir kağıt sıkıştırılmıştır. Kağıdı açtığında ise şu satırlarla karşılaşır:
- Ön vitesle geri vitesi karıştırıp, arabanıza sert bir şekilde çarptım. Arabanızda gördüğünüz gibi çok büyük hasar var.
Olayı gören kimseler de şu an, ben bu satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kağıda adımı, adreimi yazdığımı sanıyorlar. Ne halin varsa gör! O kadar enayi değilim!
 
Fıkrayı okuyunca, akordiyona dönen otomobilin sahibi adına üzüldü. Kaza ile yaraladığı kişiyi acılar içerisinde yolda bırakıp kaçmak gibi birşeydi bu. Kendisi de u olayın bir benzerini yaşamıştı ama, kazayı yapan şahıs dürüst davranmıştı.
 
Yaşadığı hadise şuydu:
Bir akşam vakti otomobilini park ettikten sonra çarşı içindeki işlerini görüp döndü. Bir de baktı ki arabasına arkadan çarmışlar. Stop lambaları paramparça olmuş, tampon içeriye göçmüş, (aynen fıkradaki gibi) otomobili akordiyona dönmüştü. Alaca karanlıkta gözüne (aynen fıkradaki gibi) sileceklerin altına sıkıştırılmış bir kağıt ilişti. Kağıdı alıp okudu. Aynen şöyle yazıyordu:
- Arabanıza istemeyerek çarptım çok özür dilerim. Caddesin karşısındaki Moda Terzi’sine gelin görüşelim. Zararınızı ödeyeceğim.
Hemen kağıtta yazılı adrese gitti. İçeride halinden terzi olduğu anlaşılan bir kişi vardı:
- Afedersiniz. Ben çarpılan otomobilin sahibiyim de, bir not bırakılmış. Acaba siz mi bıraktınız?
Terzi gülümseyerek:
- Geçmiş olsun efendim. Olur böyle şeyler. Allah beterinden esirgesin. Otomobilinize ben değil de müşterim olan bir öğretmen arkadaş istemiyerek çarpmış.              
Terzi, gülerek arkasına döndü ve seslendi:
- Gel, gel Hayati bey, saklandığın yerden çık! Otomobilin sahibi geldi. Öyle korktuğun gibi şirret biri değil. Gayet sakin ve anlayışlı bir bey.
Hayati bey, perde ile ayrılmış bölümden çıktı:
- Geçmiş olsun beyefendi. Üzgünüm. İstemiyerek oldu ama, yazdığı notta da belirttiğim gibi, zararınız ne ise ödeyeceğim.
Zaten tabiatı ve aldığı terbiye gereği sakindi. Muhatabının bu samimi tavrı O’nu iyice rahatlatmıştı. Sordu:
- Peki nasıl oldu da, park yerinde, park halindeki otomobilime vurdunuz?- Orasını hiç sormayın beyefendi. Anlatsam gülersiniz. Lokalde maç izliyordum. Bizimkiler en güzel fırsatları kaçırıyor, yüzde yüzlük pozisyonları gole çeviremiyorlardı. Üstelik iki de gol yemezler mi? Kan beynime sıçadı. O öfkeyle maçı seyretmeyi bıraktım. Eve gidecektim. Lokalin merdivenlerinden koşarak indim. Doğruca arabamı park ettiğim yere geldim. Kapıyı açtım, arabayı çalıştırdım. Geri vitese taktım. Hıncımı gaz pedalından alırcasına gaza bastım. Çaaat! Küüüt! Sesleriyle durdum. Daha doğrusu otomobil kendisi durdu. Alla bilir, duvara çarptığımı zannediyordum. Direksiyonu sağa çevirip yürüyordum ki, duvara değil de bir otomobile çarptığımı farkettim. Sonrasını biliyorsunuz.
- Demek öyle, size de geçmiş olsun. Yalnız anlayamadığım bir husus daha var.
- Bana not bırakıp buraya gelmemi istediğiniz halde, niçin perdenin arkasına gizlenme ihtiyacı duydunuz?           
- Önce nasıl biri olduğunuzu anlamak istedim. Bir tedbir meselesi…
 
SEFA KOYUNCU I TÜRKİYE PAZAR - 2003