PAZAR MUHABBETİ I Ne söyleyeceğini herkesin bildiği hatip!
Ünlü Fizikçi Albert Einstein radyoaktif bozulmalarla ilgili buluşunu anlatmak için seri bir konferans verir.
Şu Üniversite senin, bu enstitü benim derken dünyanın büyük bir kısmını dolaşarak, yüzlerce defa aynı konuyu anlatır.
Einstein’i konferanslara götüren otomobil şoföre, yine bir konferansa gitmekte oldukları sırada der ki:
- Üstâd, senin konferanslarını dinleye dinleye iyice ezberledim. Şu anda gitmekte olduğumuz yerde seni şahsen tanımazlar. İzin verirsen burada senin yerine ben konuşayım. Konferansı hiç yanlışsız vereceğim!
Şoförünün bu teklifi Einstein’in hoşuna gider:
- Pekâla öyle olsun. Nasıl olacak bu iş?
- Ben senin ilim adamı kostümlerini giyip kürsüye çıkacağım. Sen de benim şoför kıyafetimi giyip salonun arka sıralarında beni dinleyeceksin.
- Anlaştık.
Konferans planladıkları gibi seyreder. İlim adamı kıyafetiyle kürsüye çıkan şoför gerçekten de konuyu harfiyen anlatır. Herkes de, kendisini Einstein zannederek dinler. Ancak konferansın sonunda, dinleyici profesörlerden iri söz isteyip zor bir sual sorunca işler karışa noktasına gelir. Fakat şoför oldukça zekidir.. Vaziyeti hemen toplar ve sualin sahibi profesöre:
- Sizin sorduğunuz, üzerinde konuşmaya değmeyecek kadar basit bir meseledir. Onu şoförüm bile bilir. Lütfen şoförüme gidin cevabını o versin, diyerek Einstein’i işaret eder…
NUMARALI FIRKALAR
Uzun süre ıssız bir yerde ve bir arada kalan bir grup arkadaş, vakit geçirmek için bildikleri fıkraları birbirlerine anlatır. Anlata anlata, dinleye dinleye herkes birbirinin bildiği fırkaları ezberler. Zamanla iş öyle bir hâl alır ki, birisi fıkra anlatacağı zaman “Leb demeden leblebiyi anlayıp” gülmeye başlarlar. Daha sonra akıllarına gelen ir fikre uyarak bildikleri fıkraların hepsine birer sıra numarası verirler. Artık gülmek iin fıkranın numarasını söylemek yeterlidir. Fıkra anlatacak kişi “bir” dedi mi, hep birden gülmeye başlarlar. Zira, söylenen rakamın, hangi fıkraya ait şifre olduğunu hepsi bilmektedir.
Şimdi biz de size, numara sırası verdiğimiz bazı sözler takdim edeceğiz. Bakalım bu sözlerin sahibini tanıyabilecek misiniz?
1- Benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim yetimim, benim dulum.
2- Vatandaşın karnı tok, sırtı pek olcek.
3- Kimse aç, açık kalmayacak.
4- Bize inanmaya, bize güvenmeye devam edn.
5- Biz millet içün varız.
6- Gap’ı gapdırmam.
7- Demokrasi mücadelesi vererek geliyoruz.
8- Bu yollar yürümekle aşınmaz.
9- Hazinemiz yetmiş sente muhtaç.
10- Akan kan yerde kalmayacak.
11- Eşkiyanın burnu sürtülecektir.
12- Bu ülkede herkes birinci sınıf vatandaştır.
13- Şapkamdan ne istiyorlar, bilmem ki…
14- Meşru zeminde çare tükenmez.
15- Vatandaşı enflasyona ezdirmeyiz.
16- Benzin vardı da biz mi içtik?
17- Enkaz devraldık.
18- Herkese aş, herkese iş, herkese iki anahtar.
19- Fikirleri taban tabana zıt iki partinin koalisyon hükümeti kurması eşyanın tabiatına aykırıdır.
20- Memleketin farklı görüşte iki büyük partisi geniş tabanlı bir koalisyon hükümeti kurmuştur.
21- Dün dündür bugün bugündür!
EYİ BİLİRİZ!
Sıra numarası verdiğimiz vecizelerin hangi ünlü hatibimize ait olduğunu sormamıza gerek yoktur. Çünkü siz yıllardır (elektrik kesintileri hâriç) hemen her gün dinlediğiniz bu numaralı sözlerden birini bile okuduğunuz zaman, sâhibini düşünmenize gerek kalmadan “şıp” diye biliveriyorsunuz.
Hatta, şoförünün Einstein’a dediği gibi, vatandaş olarak bu ünlü hatibimize şöyle bir teklifte bulunsanız:
- Üstâd, senin konuşmalarını radyoda, televizyonda ve meydanlarda dinliye dinliye ezberledim.
Müsaade edersen bir seferinde senin yerine kürsüde ben konuşayım. Bütün söylediklerinizi ezberledim. Müsaade edersen bir seferinde senin yerine kürsüde ben konuşayım. Bütün söylediklerinizi eksiksiz tekrar edebilirim.
Veya bu ünlü hatibimiz, konuşmasına başlamadan önce kürsüden şöyle seslense:
- Benim vatandaşlarım. Ne diyeceğimi bilir misiniz?
Herhalde vatandaşlarda, yeri göğü inleten bir nidâ ile şu cevabı alır:
- Eyi biliriz!